Parti Sözcümüz Ömer Çelik, Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı sonrası, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Parti Sözcümüz Ömer Çelik, ABD Başkan Adayı Joe Biden'ın açıklamalarına ilişkin, "Hiç kimse demokrasimizi çalamaz, demokrasimizi yıkamaz, hiç kimse siyasi sistemimize müdahale edemez." dedi.
Hacı Bektaş Veli'nin vefatının 749'uncu yıl dönümünü olduğunu belirten Çelik, Kültür ve Turizm Bakanlığının "Bir Velinin Varisiyiz, Mirasımız Aşktır Bizim" teması ile çok önemli anma faaliyetleri gerçekleştirdiğini belirtti. Bu sözün bugünlerde çok daha fazla idrak edilmesi ve üzerinde düşünülmesi gerektiğini vurgulayan Çelik, "Özellikle bu pandemi sonrasında dünyanın içinde bulunduğu eşitsizlikler daha çıplak hale gelmişken, çaresi olmayan, imkanı olmayanların dünyanın çeşitli yerlerinde ölüme terk edilmesi gibi vahim tablolarla hepimiz karşı karşıya iken, bütün bunlar insanlar arasında ırk, din, cinsiyet ayrımı yapmaksızın sadece insan haysiyetine ve insan yaşamına saygı duyan bir yaklaşımın ne kadar kıymetli olduğunu hepimize gösterdi." diye konuştu.
Çelik, Hacı Bektaş Veli'nin felsefesiyle yoğrulmuş toprakların çocuğu olmakla büyük bir gurur duyduğunu dile getirdi.
Her MKYK ve MYK toplantısı sonrası, Diyarbakır anneleri ile ilgili bir gündemleri olduğunu söylediklerini anımsatan Çelik, "Diyarbakır annelerinin vicdan hareketini, vicdan çağrısını hiçbir zaman unutmuyoruz. Onlara bir kere daha hürmetlerimizi gönderiyoruz, saygılarımızı sunuyoruz. Bilsinler ki hepimizin yüreği onlarla beraber, onların acılarını, vicdani çağrılarını en canlı şekilde yaşıyoruz. 3 Eylül 2019'da başlattıkları eylemde çocuklarına kavuşan anneler oldu, kavuşamayanlar oldu ama annelerin gücünün her türlü terör örgütünü yenecek, her türlü provokasyonu, oyunu bozacak bir güce sahip olduğunu bir kere daha görüyoruz. İnşallah ortaya koydukları bu vicdan çağrısı, vicdan eylemiyle hepsi evlatlarına kavuşur." ifadelerini kullandı.
Ömer Çelik, 17 Ağustos depreminin yıldönümü olduğunu anımsatarak depremde yaşananları ve kayıpları hiçbir zaman unutmadıklarını dile getirdi ve hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diledi. "Deprem değil tedbirsizlik öldürür." ilkesini hiçbir zaman unutmadan tedbirler almaya devam ettiklerini vurgulayan Çelik, bunları kararlılıkla yürütmeyi sürdürdüklerini söyledi.
"Diplomatik nezaketten tamamen uzak"
ABD Başkan Adayı Joe Biden'ın açıklamalarına ilişkin de değerlendirme yapan Çelik, başkan yardımcılığı yapmış birisinin açıklamalarının diplomatik nezaketten tamamen uzak olduğunu belirtti. Çelik, şöyle konuştu:
"Türkiye'ye geldiği zaman verdiği mesajlar çok daha farklıydı. 7 ay öncesinden yaptığı bu röportaj, özellikle cumhurbaşkanımızla ilgili bölümü, PKK'ya yakın birtakım yerlerde özellikle gündem yapıldıktan sonra başka yerlere de sıçrayarak çok yoğun bir gündem oluşturdu. Özellikle sosyal medyada neredeyse en üst sıralarda birkaç gün boyunca kaldı. Tabii bu mesele bir zihniyeti göstermesi bakımından son derece önemli. Bunlar söze şöyle başlarlar, 'Erdoğan otokrattır, Erdoğan diktatördür' diye başlarlar. Sonra da altına Cumhurbaşkanımızın Doğu Akdeniz'de, Suriye'de, Libya'da onların dediğini yapmadığını itiraf edecek cümleler kurarlar. Demek ki Cumhurbaşkanımız onların istediği gibi Libya'da, Suriye'de, Doğu Akdeniz'de ve çeşitli coğrafyalarda onların dediğini yapan ya da yaptıklarına sessiz kalan bir cumhurbaşkanı olsaydı onların gözünde otokrat değil demokrat olacaktı."
Biden'in açıklamasında, "Ben Erdoğan'ı değiştireceğim, bununla ilgili olarak da muhalefetle iş birliği içerisine gireceğim ama bunu darbe ile değil seçimde yapacağım." dediğini belirterek "Sözlerinin aslında siyaset bilimi, siyaset teorisi anlamında tam anlamıyla 'darbecilik' olduğunu fark ettiği için 'darbe ile değil seçimde yapacağım' diye bir ekleme ihtiyacı hissediyor." dedi.
Biden'in "darbe" diye kullandığı kelimenin "seçim", "seçim" diye kullandığı kelimenin de "darbe" anlamına geldiğini belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Tamamen o kavramları birbirini örtmek için okuyanları saptırmak için ortaya koyduğu yaklaşımlar. Burada da bunların sözlerini şöyle değerlendirmek lazım; bilin ki bunlar birine çok fazla 'otokrat' dediği zaman, özellikle demokratik bir ülkenin liderine 'otokrat' dedikleri zaman, demokrasi tecrübesi olan, demokrasi için bedeller ödemiş Türkiye gibi bir ülkenin liderine 'otokrat' dedikleri zaman, buradan çıkan sonuç, son derece demokrat bir Cumhurbaşkanı, demokrat bir yaklaşım içerisinde olan bir siyaset adamı ile karşı karşıya olduğumuz, bunu gözlemlediğimizdir. Aksi halde bunların zaman içerisindeki taleplerine baktığımızda aslında bu devlet adamlığına yakışmayan, diplomatik nezaketle hiç alakası olmayan bu derece savrulmayı nasıl ortaya koyduklarını onlarla mukayese ettiğimiz zaman görüşürüz. Eski sömürge zihniyetini yansıtan, Latin Amerika'daki darbeler çağını yeniden açmak isteyen bir yaklaşımda konuşmuş."
"Milletimizin demokrasi konusundaki bilincinin yüksekliği ders olmalıdır"
Amerika'da demokratların uzun zamandır, "Rusya'nın seçimlere müdahale ettiğini" ifade ederek bunun "antidemokratik, Amerika Birleşik Devletleri tarafından kabul edilemez" olduğunu söylediğini, Başkan Trump'a karşı büyük bir propaganda yürütenlerin başında Biden'in geldiğini anlatan Çelik, "Rusya'nın seçimlere müdahalesinden bahsediyorlar. Rusya'nın seçimlere müdahalesi gibi bir konudan dolayı sürekli olarak gündem yapanlar, eleştirenler çıkmışlar şimdi Türkiye'deki seçimlere müdahale etmekten, Türkiye'deki siyasi, demokratik süreçlere, müdahale etmekten bahsediyorlar." ifadelerini kullandı.
Biden'in Trump ile ilgili, "Eğer Trump seçim sonuçlarını kabul etmez ve Beyaz Saray'dan çıkmazsa Amerikan ordusu onu Beyaz Saray'dan çıkarır." gibi bir cümle kullandığını anımsatan Çelik, bunun ABD tarihinde şaşırtıcı cümlelerden biri olduğunu söyledi.
Biden'in "Amerikan başkanı seçim sonuçlarını kabul etmezse" diye Amerikan ordusunu göreve davet ederken, Türkiye'deki seçim sonuçlarına karşı husumet besleyen, seçim sonuçlarını kabul etmeyen bir yaklaşım ortaya koyduğunu aktaran Çelik, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bunun ne demokratlıkla ne devlet adamıyla bir ilgisi yok. Tabii bunun Demokrat Parti'nin başkan adayı tarafından ortaya koyulmuş olması da Amerikan siyaset sistemi içerisindeki değer krizini göstermesi bakımından önemli. En önemlisi de bunun dünya yansımalarının ne kadar büyük felaketler doğuracağının işaretlerini görmemiz açısından önemli. Çıkmış bir NATO müttefiki olan, demokrasi ile yönetilen bir ülkeye müdahale etmekten bahsediyor. Tabii onun 'müdahale edeceğiz' şeklindeki sözünden kaygı duyacak bir halimiz yok. Türkiye'ye kimse müdahale edemez. Demokrasimiz konusunda ne kadar kıskanç olduğumuzu, demokrasimizi ve milli iradeyi korumak konusunda ne kadar büyük bedeller ödeyeceğimizi 15 Temmuz darbe girişiminde o darbecilere karşı en son gösterdik. Dolayısıyla hiç kimse demokrasimizi çalamaz, kimse demokrasimizi yıkamaz, hiç kimse siyasi sistemimize müdahale edemez. Milletimizin demokrasi konusundaki bilincinin yüksekliği, demokrasisini korumak konusunda ödediği bedelin yüksekliği herkes için bir ders olmalıdır."
Çelik, 15 Temmuz gecesi ve sonrasında kendilerini şaşırtan bir şey olduğunu dile getirerek şunları kaydetti:
"O zaman yönetimde Demokrat Partili bir yönetim vardı, Biden da Başkan Yardımcısıydı, o zaman Türkiye'deki darbeye net karşı çıkan, darbecileri mahkum eden, Türkiye'deki seçilmiş demokrasiden, demokrasinin neticesinde seçilmiş hükümetten yana olan bir tavrı net bir şekilde ortaya koyamamışlardı. Günler sonra ancak çeşitli yorumlara açık olabilecek bir yorumla önümüze çıkmışlardı. Aslında Biden'ın bu açıklaması 15 Temmuz'daki darbe girişimi karşısındaki yalpalamalarının da ne manaya geldiğini göstermesi bakımından önemli."
Türkiye'de "dış müdahale" meselesinin çok konuşulduğunu belirten Çelik, dünyanın çeşitli yerlerindeki müdahalelerin, ortaya konulan yaklaşımların, birileri tarafından zaman zaman Türkiye için de gündeme getirildiğini ifade etti.
ABD'deki belli odakların 28 Şubat dönemiyle ilgili planlamalarının olduğunun belgelerle ortaya çıktığını belirten Çelik, "Bunlar ne derse desin bunun adı darbeciliktir. Bu darbecilik peşinde koşanların da yaptıkları her zaman ellerinde kalır. Şunu unutmasınlar ki Türkiye ne bir sömürge ülkesidir ne de herhangi bir devlettir." diye konuştu.
Çelik, Türk milletinin demokrasiye olan bağlılığını büyük bedeller ödeyerek gösterdiğini vurgulayarak, "Bünyemizi, demokrasimizi sağlam tutacağız ve bu şekilde yolumuza devam edeceğiz." dedi.
CHP'nin zaman zaman yaptığı eleştirileri hatırlatan Çelik, şunları kaydetti:
"Darbe ile ilgili bir söz, Türkiye'nin seçilmiş Cumhurbaşkanını hedef alan bir söz ortaya çıktığı zaman şunun bilinmesi gerekir, Türkiye'nin seçilmiş yönetimini ve Cumhurbaşkanını hedef alan, 'biz onu darbe, dış müdahale yoluyla götüreceğiz' diyen her söz, milletimizin iradesine karşı husumet besleyen bir tavırdır. Dolayısıyla buna, demokrasiye inanan, demokrat olan herkesin en güçlü tavrı vermesi gerekir. Bu tavır ortaya konulurken cümleye bir 'ama' eklendiğinde o cümlenin tamamı boşa çıkar. 7 ay önce yapılmış röportajdan bahsederek, 'buna niye şimdi cevap veriliyor' gibisinden birtakım yaklaşımlar ortaya konuluyor. Esas sorulması gereken soru şudur, bu röportaj çıktıktan sonra, 'ben muhalefetle işbirliği yapacağım' dediği halde niçin sizin bazı aktörleriniz, 'Erdoğan seçimle ya da başka şekilde gidecek' diyerek birtakım cümleler kurdular?"
"Gerçekten utanç verici"
Bir yabancı devlet başkanının sözüyle hiçbir partiyi ilzam eden bir yaklaşım içerisine girmeyeceğini dile getiren Çelik, siyasi partilerin buna kendilerinin cevap vermesi gerektiğini vurguladı.
"Cevap vermeme anlamına gelen cevap verenler oldu. 'Bunu kınıyoruz' gibi bir cümle söyledikten sonra 'ama' diyerek, 'Bu açıklamalar Erdoğan'ın işine yarıyor, Erdoğan'a yeniden destek verilmiş oluyor' gibisinden bir yaklaşım ortaya konuldu." diyen Çelik, şunları kaydetti:
"(Ama) diyerekten bu cümleleri kurduktan sonra sizin darbe karşıtlığınıza kimse inanmaz. Türk siyasi hayatına geçmiş ahlak ve siyasi değerden yoksun bazı sözler vardır. Bunların az olması hepimiz için iyidir ama zihniyet meselesiyle ilgili bir şey bu. Bugün CHP Sözcüsü çıkmış 'Türkiye'nin Cumhurbaşkanını, milletin oylarıyla seçilmiş meşru Cumhurbaşkanını 'Amerikan seçimlerinde meze olmakla' suçluyor. Ben, Türk siyasi hayatımda şimdiye kadar bunun kadar kurulmuş ahlaksız bir cümle, bunun kadar kendi benliğinden boşalmış, kendisine bu kadar yabancı bir cümle duymadım. ABD'de Biden'ın ve Trump'ın cümlelerini esas alarak kendi Cumhurbaşkanını eleştiriyor. Burada, kendi Cumhurbaşkanına milletin iradesiyle seçildiği için milletin iradesine, demokrasiye saygı duyduğu için sahip çıkması gerekirken, Biden'ın ve Trump'ın Cumhurbaşkanımız üzerinden Amerikan seçimleriyle ilgili yaptığı tartışmayı gündeme alıp, kendi Cumhurbaşkanını eleştiriyor. Bu kadar yabancılaşmış, bu kadar benliğinden kopmuş, bu derece siyasi değerlerden boşalmış bir zihniyet çok az görülür. Gerçekten utanç vericidir."
"Buna karşı kınama yaptınız mı"
Halbuki söylenmesi gerekenin "Türkiye'yi kimin yöneteceğine milletimiz karar verir, bunun dışındaki her müdahaleyi kınıyoruz ve lanetliyoruz." olması gerektiğini söyleyen Çelik, bunun, Biden'ın sözlerine karşı demokrasiye bağlılığın gösterilmesi için söylenmesi gerektiğini ifade etti.
Çelik, demokrasiye sahip çıkmanın "ama"sının olmadığını, öncesine ve sonrasına bir cümlenin konulamayacağını vurgulayarak, "Erdoğan'ın işine yarar, bu kadar zaman sonra niye yapıldı, Cumhurbaşkanı niye ABD'deki siyasi tartışmalarda şu şekilde niteleniyor?" gibi bir yaklaşımın, Türkiye'ye dışarının gözüyle bakmak olduğunu kaydetti. Çelik, şöyle konuştu:
"Dünyanın çeşitli yerlerinde bu yaklaşımlar ortaya konulurken, siz 'Erdoğan'ı seçimle ya da başka yolla değiştireceğiz' diyerek, Biden'ın zihniyetinin bir benzerini yansıtan bir cümleyi kuran yetkililerinize karşı ne yaptınız? Buna karşı bir kınama yaptınız mı? Herkes önce kendi evinin önünü süpürecek. Sürekli olarak bir demokratik tavır koymak gerektiğinde 'ama'lı cümle kuranlar, altına şerh düşenler öncelikle kendi evinin önünü süpürecek. Sizin partinizden çıkmış, daha önce de oldu, daha önce de örneklerini verdik burada. 'Bunlara karşı bir şey yapıyor musunuz?' dedik. En son örnekleri buydu, 'Erdoğan'ı seçim ya da başka yolla götüreceğiz.' 'Şu şekilde bir tavır ortaya koyacağız', bunu değerlendirmeniz gerekmiyor mu?"
"Dış müdahale siyasetine karşı durmalılar"
Biden'ın sözlerinde Kürt vatandaşlara dönük büyük bir saldırının da olduğuna dikkati çeken Çelik, bu saldırı ve hakareti topyekün reddettiklerinin altını çizdi. Çelik, şunları kaydetti:
"Burada kendince aslında PKK/PYD'yi kastederek bütün Kürt vatandaşlarımızı ve bölgedeki Kürtleri kendisinin elemanı ya da kendi siyasetinin bir uzantısı gibi göstermek şeklinde hiçbir siyasi ahlakla bağdaşmayacak bir yaklaşım var. Geçmişte bunu birtakım gruplar üzerinde yapmış olabilirler. Terör örgütleri üzerinden de yapmaya devam ediyorlar ama ne ülkemizdeki tek bir Kürt vatandaşımız ne bölgedeki tek bir Kürt çocuğu bu emperyalist siyasetin lejyoneri olmaya asla ve asla iyi gözle bakmaz. Bu emperyalist siyasetin, Kürt çocuklarını kendi lejyoneri yapması siyasetini herkes lanetler. Bu oyun çok uzun zaman oynandı. Kendi çocuklarını, kendi çıkarları için savaşa göndermeyenler, bu bölgedeki çocukları, Orta Doğu'nun çocuklarını kendi çıkarları için çeşitli savaşlara sürdüler ve onları yok ettiler, imha ettiler, o çocukların geleceğini kararttılar. Şimdi bunu terör örgütleri üzerinden yapıyorlar. Kim PKK/PYD'ye destek veriyorsa kim PKK/PYD'ye silah gönderiyorsa Kürt çocukları için sadece cenaze, ölüm istiyordur."
Çelik, Kürt çocuklarının yaşamasını, iyi hayat sürmesini, iyi eğitim sahibi olmasını, demokratik ve onurlu bir ülkenin eşit yurttaşları olmasını isteyenlerin, bu dış müdahale siyasetlerine topyekün karşı durması gerektiğini söyledi.
"CHP'nin arkasında olmadığı darbe girişimi var mı"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan bahsedenlerin Türkiye'nin milli menfaatlerini hedef aldığını ifade eden Çelik, "Bu, kuşkusuz Sayın Cumhurbaşkanımız için bir gurur kaynağıdır. Çünkü Cumhurbaşkanımızı hedef alanların Türkiye'nin milli menfaatlerini hedef aldığı çok net bir biçimde gözükmektedir." dedi. Çelik, şöyle konuştu:
"(Erdoğan giderse Doğu Akdeniz'de, Libya'da istediğimiz hedeflere ulaşırız, Suriye'de istediğimiz gibi terör devleti kurarız) mantığıdır bu. Buna sessiz kalanlar utansın. Buna net bir cevap vermek gerekirken hala 'Bu iş Erdoğan'ın işine yarar' diyerekten birtakım cümleler kuranlar utansınlar. Bir de şöyle cümleler kuruluyor, 'Biz, geçmişimizde emperyalizme karşı mücadele verdik, Türkiye'nin bağımsızlığı için mücadele verdik.' Kurtuluş Savaşımızın Gazi Başkomutanı, devletimizin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde verilmiş mücadele milletimizin topyekün mücadelesidir. Bir siyasi partinin özel mülkü değildir. Bir kere bu mantıktan vazgeçmeleri lazım. İkincisi, Atatürk sonrasında ortaya koydukları siyasetin tamamı ne tam bağımsızlıktı ne de benzeri ilkeleri taşıyordu. Tam tersine nerede bir vesayet varsa, milletin iradesini çalacak bir yargı vesayeti, askeri vesayet, bir darbe girişimi varsa her zaman arkasında oldular. Şu soruyu sormak gerekir, siyasi tarihimize baktığımızda CHP'nin arkasında olmadığı bir darbe girişimi var mıdır? CHP'nin desteklemediği bir darbe girişimi var mıdır? Şimdi diyorlar ki 'Biz, darbelerden mağdur olduk' ama her seferinde darbeler karşısında sessiz kalarak ya örtülü bir mesaj verdiniz ya da darbelere götürecek yargı vesayeti ve askeri vesayet gibi yolları sürekli olarak ortaya koydunuz."
Çelik, demokrasiyi "ama"sız, şerh düşmeden savunan, darbeye karşı "ama"sız bir tutum geliştiren partilere saygı duyduklarını, bunun Türk siyaseti için bir kazanım olduğunu söyledi.
Çelik, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı sonrası, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Ekonomi ile ilgili tartışmalara ilişkin Çelik, "Bu kriz dilencileri, Türkiye'ye bir ekonomik alan açmak için sürekli olarak Türkiye'ye birtakım siyasi dayatmalarda bulunan çevrelerin söylediklerinin tercümesinden ibaret sözlerle ekonomik konuları değerlendirenler, işte bunlar dünyaya baksınlar. Bütün dünyada tedarik zincirleri dağıtılırken, üretim ve tüketim ağları paramparça olurken Türkiye bu pandemi sürecini büyük bir başarıyla yürüttü ve küresel salgınla mücadele konusunda olağanüstü bir performans sergiledi. Bundan sonrasında da esnafımızın, çiftçimizin ve işçimizin yanında olmaya, üreticimizin yanında olmaya devam ederek bu kararlı siyasetimizi sürdürmeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Çelik, Doğuz Akdeniz'deki meselelerin gündemlerinde geniş bir yer tuttuğunu belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Son gelinen aşamada Güney Kıbrıs Rum yönetimi ile Fransa arasındaki anlaşmanın korsan bir anlaşma olduğunu ifade etmek isterim. Bu anlaşma bizim gözümüzde tamamen korsan bir anlaşmadır. Bunlar 4 Nisan 2017'de bir anlaşma imzalamışlardı, savunma alanında iş birliği diye, bunu şimdi 1 Ağustos 2020 tarihinde yürürlüğe soktular. Bunu 15 Ağustos'ta duyurdular. Tabii Güney Kıbrıs Rum yönetimi herhangi bir şekilde adanın diğer yarısını teşkil eden Kıbrıs Türklerini temsil etme yeteneğine sahip bir yapı değil.
Dolayısıyla bu anlaşma baştan itibaren korsan bir anlaşmadır. Güney Kıbrıs Rum yönetiminin böyle bir anlaşma imzalamak hakkı yoktur. Bu anlaşma 1960 anlaşmalarına da adada kurulan dengeye de aykırıdır. Fransa Doğu Akdeniz'de tamamen provokatif bir rol üstlenmektedir. Rumlar ve Yunanlar siz Türkiye ile anlaşmadan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile anlaşmadan bu bölgede fiili bir durum oluşturacağınızı sanıyorsanız yüzde yüz yanılıyorsunuz."
"Verecek bir damla Mavi Vatan suyumuz yoktur"
Fransa'daki bazı medya organlarının Mali'deki ve Moritanya'daki darbe girişimlerine ilişkin sevinç çığlıkları attıklarına dikkati çeken Çelik, "Onlar çıkarlarına bakarlar, eğer bu bölgede barış olacaksa, istikrar olacaksa bunu biz yapacağız. Yunanlar ve Rumlar, sizin kodlarınıza yazılmış Türkiye düşmanlığından da Kıbrıs Türkü düşmanlığından da vazgeçin. Eğer bu bölgede istikrar, refah istiyorsanız masada görebileceğiniz en güvenilir ortak, sözünde duracak irade Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir. Dolayısıyla istikrar ve güven isteyen için en önemli ortağız ama fiili durum yaratarak hak ve menfaatlerimizi gasbetmek isteyenlere de verecek bir damla Mavi Vatan suyumuz yoktur." ifadelerini kullandı.
Çelik, Fransa'nın provokatörlük yaptığına işaret ederek, "Nasıl bir netice doğurduğunu Terhune'deki toplu mezarlarda gördük, Doğu Akdeniz'de yapmaya çalıştığını Libya'da da yaptı, Fransa'nın desteklediği bütün milisler orada toplu mezarlara imza attılar. Burada Güney Kıbrıs Rum yönetimi ile birtakım tatbikatlar düzenleyerek alacağı hiçbir sonuç yok. Bunlar sadece reklamdan ibaret, bir reklam arasından ibaret. Burada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üyesi olarak daha sorumlu bir hareket içerisinde olması gerekir. Bunun için bizim bir şey söylememize gerek yok, sadece Macron'un siyaseti ile ilgili Libya ve Doğu Akdeniz siyaseti ile ilgili Fransız basınında, Fransız kamuoyunda çıkan analiz ve yorumlara bakın, bunun ne olduğu net bir şekilde ortaya çıkacak." değerlendirmesinde bulundu.
"Bu oyun bir Yunan tragedyasına dönüşebilir"
"Yunanistan burada tamamen yanlış bir oyun peşinde koşuyor ve boyunu aşan işler yapıyor." ifadesini kullanan Çelik, "Yunanistan'ı da uyarıyoruz, oynadığınız bu oyun bir Yunan tragedyasına dönüşebilir. Bunun da sorumlusu biz olmayız. Herkes hukuka uygun davranmalı, sorumluluğuna uygun davranmalıdır. Diplomasi adı altında orada oynadığınız Yunan tiyatrosuna izin vermeyiz. Kara Vatan, Hava Vatan ve Mavi Vatan'da size verilecek herhangi bir şeyimiz yok. Hukuk diyorsanız o zaman Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığımızın 2004, 2013 ve 2019'da Birleşmiş Milletlere bildirilerek ilan edildiğini size hatırlatmak isteriz. Ayrıca 27 Kasım 2019'da Libya ile uluslararası hukuk temelinde yaptığımız antlaşma da Birleşmiş Milletlere bildirilmiştir." şeklinde konuştu.
"Bir vizyonsuzlukla karşı karşıyayız"
Çelik, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yürüttüğü faaliyetlerin Mavi Vatan sınırları içerisinde olduğuna ve Yunanistan'ı ilgilendiren herhangi bir konunun bulunmadığına vurgu yaparak, "Biz Birleşmiş Milletlere bildirdiğimiz ve ilan ettiğimiz hudutlar içerisinde, vatan hudutları içerisinde bu faaliyetleri yürütüyoruz. Oruç Reis, Yavuz ve Barbaros Hayrettin Paşa'nın faaliyet alanları Mavi Vatan'ın içindedir. Deniz Kuvvetlerimiz onları bu misyonda korumaktadır. Burada Yunanistan'ın Türkiye'yi Antalya Körfezi'nden çıkaramayacak şekilde bir siyaset gütmesi hiçbir şekilde kabul görmeyecektir. Yani bunun, bu siyasetin bir sonu yoktur, bu siyasetin varacağı bir yer yoktur. Bizi kendi sahillerimize hapsetmek isteyen bir izansızlıkla, bir vizyonsuzlukla karşı karşıyayız." değerlendirmesini yaptı.
Yunanistan'ın Türkiye ile müzakere etmek istediği sırada Mısır ile "korsan" bir anlaşma imzaladığını aktaran Çelik, sözlerine şöyle devam etti:
"Şunu unutmayın ki Fransa'nın Doğu Akdeniz'de körüklemeye çalıştığı husumet en çok sizin aleyhinize olur. Şöyle bir şey düşünebilir mi? Türkiye'ye 2 kilometre ama Yunanistan'a, ana karasına 580 kilometre uzaklıktaki Meis Adası'nı ana kara gibi esas alıyor ve ona 40 bin kilometrelik bir kıta sahanlığı atfediyor. Böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Oransallık ilkesine de hakkaniyet ilkesine de ve coğrafyanın üstünlüğü ilkesine de aykırı bu. Bize 2 kilometre, kendisine 580 kilometre alanı ana kara gibi değerlendirip Meis Adası'nı oradan ölçerek 40 bin kilometrelik bir alan oluşturmaya çalışıyor."
Çelik, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerindeki haklılığına ilişkin çeşitli yargı kararlarının bulunduğunu da hatırlattı.
Yunanistan'ın her zamanki asimilasyoncu devlet politikasını bu dönemde de sürdürdüğünü belirten Çelik, şunları söyledi:
"Yaşanan gelişmeler sırasında gözden kaçacağını zannederek Batı Trakya'daki Türk okullarını kapatmaya kalkıyorlar. Bu utanç verici bir yaklaşımdır. AB herkese sükunet telkin ederken Yunanistan'ın Lozan Barış Antlaşması'na aykırı ve azınlıkların hakkını hiçe sayan, oradaki okulları kapatan bu yaklaşımına karşı da sesini yükseltmesi gerekiyor. Batı Trakya'daki Türk azınlık yalnız değildir. Bu haksızlığa göz yummayacağız. Lozan Barış Antlaşması'nın hükümlerine bağdaşmayan bu uygulamalarla, anlaşma çerçevesinde mücadele etmeye devam edeceğiz."
"İsrail saldırganlığa devam ediyor"
İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki imzalanan normalleşme anlaşmasına da değinen Çelik, şöyle devam etti:
"Anlaşma 2002'de Suudi Arabistan öncülüğünde Arap Ligi tarafından başlatılan ve İslam İşbirliği Teşkilatının da onayladığı Arap Barış Planı'na aykırıdır. Dolayısıyla Birleşik Arap Emirlikleri, Arap Barış Planı ile tamamen karşı karşıya gelen bir normalleşme anlaşması imzaladı. Dolayısıyla İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin imzaladığı bu anlaşma o bölgedeki barışa ve istikrara katkı sağlamayacaktır. Filistinlilerin içinde olmadığı bir çözümün hiçbir şekilde sonuç alması mümkün değildir. Ayrıca hangi normalleşmeden bahsediliyor? Normalleşme için çift taraflı adımın atılması lazım. İsrail saldırganlığa devam ediyor. Burada ortaya çıkan tablo İsrail saldırganlığına destek vermektir. Normalleşme için bir de Filistinlilere soracaksınız. Bu Filistin halkı için bir normalleşme değildir. Gizli saklı hesaplar değil, birtakım sentetik normalleşme arayışları değil, Filistin halkının rızasını da arayan bir yaklaşım ortaya konulması gerekiyor."
"Bütün kadın örgütlerinin görüşlerine açığız"
Çelik, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili çalışmanın ne aşamada olduğunun sorulması üzerine, şunları kaydetti:
"Onunla ilgili çalışma devam ediyor. Biz gerçekten nezih bir dille kadınlara hakaret etmeden, görüşünü ifade edenlerin görüşünü ciddi bir şekilde takip ediyoruz. Sözleşmeye destek verenlerin görüşlerini de takip ediyoruz, sözleşmeyi eleştirenlerin görüşlerini de takip ediyoruz. Esas olan şudur; kadını korumak ve güçlendirmekle ilgili yaklaşım ile aileyi korumak arasında biz bir çelişki görmüyoruz. Bazı yaklaşımlarda kadını koruma vurgusu varken, aileye dönük yaklaşımların görmezden gelindiğini, zaman zaman da aileyi korumak adına ortaya konulan bazı yaklaşımlarda kadını koruma ve güçlendirme boyutunun eksik olduğunu görebiliyoruz."
AK Parti'nin Türkiye'nin en büyük kadın siyasi hareketi ve kadın hakları konusunda devrimci adımlar atmış bir parti olduğunu dile getiren Çelik, şöyle konuştu:
"Cumhurbaşkanımızın ve AK Parti'nin bu yaklaşımından önce kadının kamusal alana çıkabilmesi birtakım hukuk ve demokrasi dışı kriterlere bağlıydı. AK Parti kıyafeti, düşüncesi, ideolojisi ne olursa olsun bütün kadınların kamusal alana çıkışını özgürleştirmiş ve kolaylaştırmış bir siyasi harekettir. Dolayısıyla buradaki eleştirileri, destekleri, kaygıları değerlendirerek esas amacımızın hem kadını korumak ve güçlendirmek hem de aile kurumunu güçlük tutmak şeklinde bir yaklaşım olduğunu ortaya koyuyoruz. Türkiye, burada verilecek karar ne olursa olsun kendi tezini ortaya koyabilecek, kendi hukukunu ve içtihadını üretebilecek kapasite ve yeteneğe sahiptir. Şimdiye kadar bunu yaptık, bundan sonra da yaparız. Bütün kadın örgütlerinin görüşlerine açığız. Güzel bir yaklaşımla ortaya koyulan bütün görüşleri değerlendiriyoruz. Tabii bütün bu süre içinde Cumhurbaşkanımız partimizin yıl dönümü toplantısında da söyledi, bizi üzen şey, kadınlarımıza dönük hakaret dili kullanılmasıdır. Kadınlara dönük saygısız bir dil kullanılmasıdır. Medeni bir toplum olmanın ilk maddelerinden biri, kadına dönük dilin tamamen saygı ile kuşanmış olmasıdır.
"Ne kadını korumayı ve güçlendirmeyi ne aileyi korumayı terk edeceğiz"
Kadınlara yönelik saygısızlığın herhangi bir şekilde izahının olmayacağını vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
"İkincisi, bu nasıl bir şeydir ki hem kadına dönük sözel şiddet konusunda hem fiziki şiddet konusunda maalesef en temel ahlaki değerlerle ve siyasi değerlerle bağdaşmayacak üslup kullanan çok sayıda insan olduğunu görüyoruz. Bu utanç verici bir şey. Yani bir toplum eğer kendi kadınlarına saygı gösteren bir dili, herkesin kabul gördüğü bir dil haline getirememişse orada bütün işler kötü gidiyor demektir. Şimdi toplumda kadınların verdiği mücadele, siyasetin verdiği mücadele ve çeşitli kadın örgütlerinin verdiği mücadele ile bu konuda çok aşama kaydedilmiştir. Biz bu arkadaşlarımızın çalışması sonunda ne karar verirsek verelim, netice itibarıyla kadını koruma ve güçlendirme ile aileyi koruma şeklindeki bu denge ve bu birbirini tamamlayan siyasetten vazgeçmeyeceğiz. Ne kadını korumayı ve güçlendirmeyi terk edeceğiz ne aileyi korumayı terk edeceğiz. Bu konuda kadının kamusal alana çıkması, haklara kavuşması, eşitlik konusunda çeşitli mesafeler alınması konusunda çok önemli işler yaptık. Devrimci işler yaptık. Daha da fazlasını yaparız."
"Husumet yapan yerine Cumhurbaşkanımızı eleştiriyorlar"
"CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Biden'ın eski fotoğrafını gösterdi ve eleştiride bulundu. Bu konuda değerlendirmeniz nedir?" sorusu üzerine Çelik, bunun enteresan bir durum olduğunu söyledi.
Ülkenin Cumhurbaşkanına kim bir saldırıda bulunsa CHP'den o saldırıda bulunan yabancılara destek geldiğini ifade eden Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminden itibaren yüzlerce, binlerce devlet adamını karşıladığını, misafir ettiğini, yıllar içinde çeşitli hukuklarının oluştuğunu, benzer pek çok fotoğraf gösterilebileceğini dile getirdi.
Buraya gelen devlet adamlarına hem devlet gelenekleri, devlet protokolü hem de Türk milletinin dünyaca ünlü misafirperverliği çerçevesinde gereken yaklaşımın gösterildiğini aktaran Çelik, "Bu hukuku biz göstermişken zamanında da bu hukuka riayet ederek davranış sergilemiş olanlar bugün Türkiye'ye karşı husumet, Türkiye'nin seçilmiş Cumhurbaşkanına karşı husumet içerisine giren bir tavır içerisine giriyorlarsa onu eleştirmek gerekir. Bunlar onu eleştireceklerine, husumet yapan yerine Cumhurbaşkanımızı eleştiriyorlar." diye konuştu.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak'ın o fotoğrafı göstererek, Biden'ı eleştirmesi gerektiğini ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirdiğini ifade eden Çelik, "Bu, Biden'ın gözüyle bakmanın bir başka biçimidir. Maalesef bunları, en basit şeyleri nasıl ayırt edemiyorlar, bu kadar vahim duruma nasıl düşüyorlar, doğrusunu söylemek gerekirse, şaşırmanın sonu gelmiyor." değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP'li yöneticilerin Biden'ın sözlerine ilişkin İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve AK Partili bazı isimler hakkında da açıklamaları olduğu ifade edilerek değerlendirmesi sorulan Çelik, muhalefetin buna bugün de devam ettiğini, "7 ay geçtikten sonra niye cevap veriyorsunuz?" diye sorduğunu söyledi.
"İş birliğiyle suçlanan sizsiniz"
Biden'ın netice itibarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı devirmekten, Türkiye'nin siyasi sistemini değiştirmekten, Türkiye'nin demokrasisine müdahale etmekten bahsettiğini, kendilerinin de "Bunu yapamazsınız, bu söylediğiniz şey ahlak dışıdır, demokrasi dışıdır. Bu milletin iradesine saldırıdır." diye karşı çıktıklarını anlatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Devam ediyor ve 'muhalefetle işbirliği yaparak bunu yapacağım' diyor. Bize sorulduğunda kesinlikle bu yabancı devlet adamının suçlamasına ilk başta katılmadık ve 'Bakın biz Türk siyasi hayatını bundan tenzih ederiz, muhakkak muhakkak surette bunun muhatabı olan muhalefet partileri de cevap verecektir' dedik. Sağlam cevap verenler de oldu. Fakat bir tek CHP maalesef tuttu İletişim Başkanımızı hedef aldı, AK Partili siyasetçileri hedef aldı. 'Bu kadar zaman sonra niye cevap veriyorsun?'... Burada işbirliğiyle suçlanan sizsiniz. O zaman size sormazlar mı, 'Siz bu kadar zaman sonra niye cevap veriyorsunuz' diye. Ayrıca bu, açık kaynakta çıkmış bir röportaj olarak. Biz dünyanın birçok yerinde Türkiye ile, Türk siyasetiyle ilgili birçok açıklamaya cevap veriyoruz. Bununla ilgili olarak muhatap aldıklarımız, muhatap almadıklarımız var. Bununla ilgili değerlendirmelerimiz var. Röportajı yaptığında aday adayı, bugün bu konu gündeme geldiğinde aday. Aradaki farkı anlamak için ilkokul düzeyinde siyaset bilmek lazım. Siyasetin alfabesi."
Konunun önce PKK'lı bir takım odaklar tarafından "Biden gelirse PKK/PYD'ye destek verecek" bakışıyla gündeme getirildiğini, daha sonra Türk kamuoyuna mal olduğunu belirten Çelik, kendilerinin de "Darbeye geçit yok, demokrasiden, anayasadan, milletimizin iradesinden yanayız, milletimiz kimi isterse onu seçer." dediklerini hatırlattı.
Ömer Çelik, şunları kaydetti:
"Şimdi onlar tutmuşlar şu tartışmayı yapıyorlar, 'Biden, bunu söyledi. Erdoğan'a yarar mı, yaramaz mı? Biden ile Trump arasındaki Erdoğan tartışması Erdoğan'ın lehine mi olur, aleyhine mi olur?'. Yani öyle bir kafa ki demokratik duruşu kime yaradığına göre değerlendiren bir yaklaşım. İkincisi başta bu konuda hassas davrandım, kendilerinin açıklamasını bekledik ama şimdi bu sözlerinden sonra o hassasiyetimi geri çekiyorum. 'Kendileri nasılsa cevap verecektir' dedik. Bir yabancı devlet adamının sözüyle onları suçlama şeklinde bir yaklaşıma giremeyeceğimizi söyledik. 'Türk siyasetini tenzih ederiz' dedik. Ama şimdi onlar tutmuşlar AK Parti'yi suçluyorlar, İletişim Başkanımızı suçluyorlar, Türkiye'nin Cumhurbaşkanını suçluyorlar. Onlara sormak gerekir. Sizinle işbirliği yaptığını söyleyen bir yabancı siyasetçi varken, onun röportajı açık kaynakta yayınlanmışken niye sustunuz? Üstelik susmanızın üstüne birtakım sizin aktörleriniz niye 'Erdoğan'ı seçimle ya da başka şekilde değiştireceğiz' diye açıklamalar yaptı? Niçin Biden'ın bu darbeci yaklaşımına paralel açıklama, 'Erdoğan'ı seçimle ya da başka şekilde değiştireceğiz' açıklaması Türk siyasi hayatında bir tek CHP'den geldi? Niye hep oradan geliyor? Oradaki arkadaşlarımızın bunu sorgulaması gerekiyor."
"Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilecek mi?" sorusuna karşılık da Çelik, "Arkadaşlarımız çalışmalarını tamamlıyorlar. Cumhurbaşkanımıza sunulduğu anda karar verilecektir, o çalışma henüz devam ediyor." yanıtını verdi.