PROJE OKULLARI: Toplumun hassasiyeti olan din eğitiminin projeleştirilmesi midir?
PROJE OKULLARI: PROJE İÇİNDE PROJE
PROJELEŞMEK Mİ KADROLAŞMAK MI?
ŞAHIS ELİNDE ÖZELLEŞEN OKULLAR: PROJE OKULLARI
Eğitim, tüm legal ve illegal örgütlerin insan kaynağıdır. Kaliteli eğitim, kaliteli ülkedir. Eğitim düzelirse ülke düzelir. Bu yüzdendir ki bu ülkede gizli bir el eğitimin genetiğiyle sürekli oynamakta, önerdiği sonu gelmeyen değişimlerle istikrara kavuşmasını engellemektedir. Eğitim sorunlarına getirilen devşirme çözüm yolları da yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Eğitimde yenilik adı altında yapılan her değişim bir nesil üzerinde test edilmekte dolayısıyla her nesil farklı bir sistemin kurbanı olmaktadır. Eğitim sisteminin son deneme konularından biri de henüz eğitimcilerin de mantığını anlayamadığı proje okullarıdır.
Proje okulları 2014 yılında uygulamaya konulmuş 1 Eylül 2016 yılında da MEB tarafından yayımlanan bir yönetmelikle çerçevesi çizilmişti. Uygulamanın önce, yönetmeliğin sonra olmasının amacının anlamsızlığı bir yana, proje okulları yönetmeliğinin amacı özetle; ‘Belirli eğitim reformu ve programları uygulayan okulların proje okulu olarak belirlenmesi’ şeklinde ifade edilmektedir.Bu cümlelerle proje okullarının veya okulların projeleştirilmesinin sebebini, hedefini, amacını anladık mı? Hayır. Medyada; ‘Bazı okulların proje okul’ kapsamına alınarak, okulların fiziki imkanları kamunun hizmetine açıldı. Projenin amacı, okul öğrencileri, öğretmenleri ve velileri dışındakilere de açık olacak şekilde sosyal etkinliklerin düzenlendiği kamusal alanlar yaratmak olarak açıklandı.’ veya ‘Bu liselerde özel proje uygulamalarının yapılacağı, akademisyenlerinde danışmanlık hizmeti vereceği hatta görev alacağı, laboratuvar imkânlarının daha yüksek olacağı, bu okulların elektronik, bilişim, altyapı olanaklarının en üst seviyede olacağı ve üniversitelerle işbirliği yapılacağı belirtildi.’ şeklinde resmi olmayan amaçlardan söz edilse de bu açıklamaların proje okulunun amacı konusunda kamuoyunu tatmin edecek yeterlilikte olmadığı malumdur.
Hangi okullar proje okulu kapsamındadır? Ankara ve İstanbul bazında proje okulları haritası İHL ler hariç; ‘Kadıköy Anadolu, Cağaloğlu Anadolu, Kabataş, İstanbul Pertevniyal, Vefa, Atatürk Fen, Çapa Fen, İstanbul Avni Akyol Güzel Sanatlar, Haydarpaşa, Ankara Güzel Sanatlar, Türk Telekom Mehmet Kaplan Sosyal Bilimler, Ankara TVF Spor, Ankara Fen, Atatürk Lisesi…’ şeklindedir. İlaveten ağırlıklı olarak İmam Hatip Liseleri… Yani, ülkenin elit beyinlerinin eğitim aldığı köklü liseler… Aynı zamanda Türk Eğitim Tarihinde, Tübitak projelerinin ve Uluslar Arası projelerin üretildiği kurumlar olarak yer alan liseler…Her ilden en az bir Fen Lisesi… Yani, ülke geleceğine ifade gücü kazandıran okullar… Ulusal ve Uluslar Arası projeleri zaten Fen Lisesi öğrencileri üretirken, Fen Liselerinin proje okulu kapsamına almanın mantığı izahtan varestedir. Burada proje üreten köklü okullar mı proje kapsamında sorusu gündeme gelmekle birlikte İmam Hatip liselerinin proje üretme konusunda yeterli olmaması bu soruyu elemektedir. O halde sorulması gerekli soru, İmam Hatip Liseleri ile Fen Liselerinin ağırlıklı olarak proje okulu olmasının sebebi nedir? Konuya, İmam Hatip liseleri açısından bakıldığında toplumun hassasiyeti olan din eğitiminin projeleştirilmesi midir? Fen Lisesi ve köklü Anadolu Liselerinin proje okulu olması açısından bakıldığında, zaten ülkede proje üreten okulların bu okullar olmasına rağmen ‘Proje Okulu’ başlığında özel statüye tâbi tutulması proje içinde proje midir? Sorusunu kaçınılmaz kılmaktadır. Zira, meşhur ifadeyle ‘Malûmu ilan etmek belagat değildir.’ Yani zaten proje üreten okulları proje okulu ilan etmek belagat değildir. O halde belagat olan nedir? Belagat olan: bu okullara, öğretmen ve yönetici atamasının bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından yapılacak olması, mevcut öğretmen ve yönetici kadrosunun tasfiye edilip yeni bir kadronun tesis edilecek olmasıdır. Bu kadro tasfiyesi bir şey hatırlatıyor mu? Örneğin geçmişte Fetö’nün, Tübitak’ta kadrolaşmak için KHK ile kadroların toplu tasfiyesi, TSK’da emeklilik ve terfi şartlarının değiştirilerek toplu kadro tasfiyesi gibi. Hatırlanacağı üzere, Tübitak’ta 2011 yılında yayımlanan KHK ile toplu kadro tasfiyesi yaşanmış, yerine gelen kadronun çoğunluğu darbeden sonra ihraç edilmişti. Proje okulları yönetmeliğinde de bu okullarda en fazla sekiz yıl görev yapmış öğretmenlerin istekleri de dikkate alınarak başka eğitim kurumlarında görevlendirileceği, istekte bulunmaması halinde re’sen atama yapılacağı hükmüyle kadrolaşma alanı oluşturuldu. Yani proje okullarında sekiz yıl görev yapmış olmak, artık aynı okulda görev yapamayacak olmanın bir kriter olarak belirlendi. Bu kriter sonucunda projeleştirilen okullardaki kadrolar, önemli ölçüde tasfiye edildi.
Tasfiye edilen kadrolara atanma kriteri ne oldu? Askerlik, zorunlu hizmet gibi kriterler dışında, Bakan tarafından atanan okul müdürünün çalışmak istediği öğretmen olmak/olabilmek yegane kriter oldu. Elbette buna ilaveten bakanlık da proje okulu müdürünün iradesi dışında da öğretmen ataması yapmaktadır. Ki bu durumun, ‘irade sadece okul müdürlerinde değil’ savunmasını temellendirebilmesine hatta referans gösterebilmesine alan açmak olduğu malumdur ve yine bunun bürokraside bir yöntem olduğu da malumdur. Proje okulları yönetmeliğinde, öğretmen ve idareci atamasının Bakan tarafından gerçekleştireceği ifade edilmekte, okul müdürünün çalışmak istediği öğretmen ifadesi kullanılmamaktadır. Ancak uygulamanın böyle olmadığı malumdur. ‘Müdür istemezse öğretmen proje okulunda çalışamaz.’ mantığının, özel okul mantığından farkı nedir? Devlet memuru olan öğretmenin, devlet okulunda mesleğini icra edebilmesi, başka bir devlet memurunun inisiyatifine bırakılmış oldu. Proje okulunda görev yapmak isteyen öğretmen, kendisi gibi devlet memuru olan proje okulu müdürüne başvurmak zorunda kaldı.
Bu hangi anlama geldi? Okul müdürünün istediği öğretmen olmakla, nitelikli kaliteli, prestijli öğretmen olmanın özdeşleştirildiği anlamına geldi. Öğretmenin mesleki ikbalinin okul müdürünün iki dudağı arasında olması anlamına geldi. Öğretmenin, okul müdürünün iradesine teslim olmak zorunda olduğu anlamına geldi. Kişiliği, kimliği, öğretmenliği okul müdürüne endeksli öğretmen anlamına geldi. Öğretmenliği, müdürünün teveccühüyle izah edilen öğretmen anlamına geldi. Öğretmenin kendi içinde ayrıştırılması, ötekileştirilmesi, tasnife tabi tutulması anlamına geldi. ‘Varlığı, okul müdürünün varlığına bağlı’ ‘padişahım çok yaşa’ diyen öğretmen anlamına geldi. Dahası ve en önemlisi; ‘Devlet okullarının proje okulu adı altında şahıs elinde özelleştirilmesi’ anlamına geldi.
Okul müdürüne istediği öğretmenle çalışma hakkı verildi. Öğretmenlere istemedikleri yöneticiyle çalışmama veya istedikleri yöneticiyle çalışma hakkı verildi mi? Hayır. Peki neden? Müdür tek başına okulun tüm kadrosu hakkında karar verme ehliyetine sahipken, okul öğretmenlerin toplamı müdür hakkında karar verme ehliyetine sahip değil midir? Eğitimde öncelikli olarak emeği geçen öğretmen bu ehliyete bu liyakate sahip değil midir? Ayrıca, öğretmen için karar merci olan okul müdürünün yeterlilik, liyakat, kalite, bilimsellik, nitelik, yenilikçilik vs özelliklerini, eğitim ortamını müdürle uzun süreli paylaşmayan bakan ya da bakanlık mensuplarının objektif değerlendirmeleri mümkün müdür?
Neydi yeni kadro oluşturmanın amacı? Ülkenin bilimsel proje üreticisi en zeki öğrencilerini ve din eğitimini ele geçirmek olabilir mi dersiniz? Her iki okul türünün de ülke geleceğine yön veren öğrencilerin eğitim gördüğü insan kaynağı olması bu görüşü desteklemiyor mu? Ve bu durum bir şey daha hatırlatıyor mu? Örneğin, Fetö’nün dini değerleri kullanmak suretiyle ülkenin en zeki öğrencilerini ele geçirerek öğrencilerin dolayısıyla da toplumun dini anlamda devşirilmesi gibi.
Gelelim proje okullarına atanan müdürlere… Proje okulları arasında İmam Hatip Liseleri önemli bir yekün oluşturması, ‘dindar nesil yetiştirme’ politikası çerçevesinde ifadesini bulmaktadır. Ancak dindar neslin idarecileri gerçekten dindar neslin yetiştirilmesi konusunda yeterli eğitim ve formasyona sahip kişilerden mi oluşmaktadır? Proje okulları yönetmeliği 10. Maddede; Fen liselerinin müdürleri Matematik, Fizik, Kimya veya Biyoloji alan öğretmenleri arasından; güzel sanatlar liselerinin müdürleri Türk Dili ve Edebiyatı, Görsel Sanatlar/Resim veya Müzik alan öğretmenleri arasından; sosyal bilimler liselerinin müdürleri Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih, Coğrafya, Felsefe, Psikoloji veya yabancı dil öğretmenleri arasından; spor liselerinin müdürleri Beden Eğitimi öğretmenleri arasından; mesleki ve teknik eğitim kurumlarının müdürleri okulda uygulanan meslek alanları itibarıyla atanabilecek atölye ve laboratuvar öğretmenleri arasından görevlendirilir.’ ibaresinde diğer okulların müdürlerinde atanacakları okulların niteliğine uygun branşta olma şartları söz konusuyken, İmam Hatip Liseleri müdürlerinin bu durumdan istisna edilerek, her branşa açık olmasının yani Meslek Dersleri öğretmeni olma zorunluluğunun olmamasının konjonktürel bazda anlamlandırılması mümkün müdür?
Yine proje okullarına ilişkin başka bir soru da yönetmeliğin 14. maddesinde: ‘Proje okullarına en az doktora düzeyine sahip olmak kaydıyla 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38 inci maddesine göre öğretim üyeleri yönetici olarak görevlendirilebilir. Görevlendirilecek öğretim üyelerinde bu Yönetmelikte belirtilen şartlar aranmaz.’ Hükmü yer almasına rağmen neden uygulanmadığıdır. Talep olduğu halde proje okullarına akademisyen atamasının neden yapılmadığı veya neden çok sınırlı yapıldığıdır? Örneğin; Ankara’nın köklü okullarından Tevfik İleri İmam Hatip Lisesinin müdürünün sınıf öğretmeni olması dikkat çekici olduğu kadar, talep olmasına rağmen akademisyen bir yöneticinin görevlendirilememesi de bir o kadar dikkat çekicidir. Elbette burada sorulması gereken en önemli soru: Profesör yönetici önerisine rağmen sınıf öğretmeninin müdür olarak atanması ve bugün itibariyle görevde olmasında çözülemeyen sır nedir? sorusudur.
Kadrolaşabilmek için Türkiye’nin en önemli okullarını proje okuluna dönüştürme, mevcut kadroyu tasfiye etme yöntemi tanıdık gelmiyor mu? İmam Hatip Lisesi müdürlerinin Meslek Dersleri öğretmeni olma zorunluluğunun kaldırılmasının Fetö yöntemleriyle ilişkisi var mıdır? Elbette vardır. Çünkü Fetö’nün kaynağı en yetersiz alanı İlahiyat mensuplarıdır. Çünkü Fetö’nün ele geçirmeye yeni başladığı kale İmam Hatiplerdir. Proje okullarının genelinin İHL olması Fetö için biçilmiş kaftan değil midir? Hele bu eğitim kurumları proje okulları gibi devletin cömertçe kaynak aktardığı ve seçilmiş öğrencilerin eğitim gördüğü okullar ise… Para, zeka ve eğitimin olduğu yerde Fetönün olmaması mümkün mü? Hal böyleyken Fetönün yıllardır giremediği kale olan İmam Hatip Liselerini göz ardı edeceği düşünülebilir mi? Şu ana kadar Fetö bu alanları lehine tahvil edip ustaca, profesyonelce kullanmadı mı? Çok masum ya da çok bilimsel kılıflarla her fırsatı kendi çıkarlarına tahvil etmedi mi? O halde eğitim alanında gerçekleştirilen bu adımlar tesadüf müdür? Yoksa planlı bir projenin sinsi bir adımı mıdır? Bütün bu soruların göstergeleri, proje okullarının Fetö projesi olduğu yönünde adres göstermiyor mu?
Neydi Fetö’nün İmam Hatip söylemi? Çocuğunuzu İmam Hatip liselerine göndermeyin de hangi okula gönderirseniz gönderin, İmam Hatiplerde din eğitimi verilmiyor, İmam Hatip öğrencileri uyuşturucu kullanıyor, namaz kılmıyor… ’Bir yandan İmam Hatipler için kullanılan bu söylem, diğer yandan İmam Hatipleri ele geçirme çabası çelişki mi? Hayır. Şayet, Fetö bu okulları ele geçirseydi söylem bu dilde olmayacaktı. Bu örgütün, kendisini çok iyi gizleyebilen, her türlü yaşam şekline senkronize olabilen, toplumun her kesimine, her katmanına nüfuz edebilen, çok iyi takiyye yapabilen bir yapısı olduğunu unutmayalım. Süfli emellerini, masumiyet maskesiyle kamufle ettiğini de unutmayalım. Ve sorulması gereken en can alıcı sorulardan biri de Nato’ya, iki askerden biri Fetöcü olacak şekilde kaynak yetiştiren bu örgütün en fazla önem verdiği, insan devşirdiği alan olan eğitimi göz ardı etmesi mümkün müdür?
Geldiğimiz nokta, devlete/ millete ait proje okulları, müdürlere verilen geniş yetkilerle şahıs elinde özelleştirilmiş olmadı mı? Bu şahısları, bu okulları Fetö nün göz ardı etmesi mümkün mü?
Unutmayalım, bu yapının bir örgüt olduğunu anlamak elli yılımızı aldı. Proje okullarındaki Fetö oyununu anlamak için kaybedecek ikinci bir elli yıllımız, kaybedecek çocuklarımız, kaybedecek yeni nesillerimiz var mı dersiniz? Bunu göz ardı etmek, örgütün masumiyet maskesine kurban vermek değil midir? Elli yıldır verdiğimiz kurbanlar yetmedi mi, yeni kurbanlar mı yetiştirelim?
Burada analiz edilmesi gereken başka bir nokta da takviye edilen kadroların, tasfiye edilen kadrolardan daha mı liyakatli, nitelikli, kaliteli olduğudur? Türkiye’nin en önemli okullarını proje okuluna dönüştürme, eğitim alanında gerçekleştirilen bu adımlar tesadüf müdür? Yoksa planlı bir projenin sinsi bir adımı mıdır? Bu incelenmelidir.
Sevgi ve dua ile.
Alaaddin YETİŞEN