Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda ele alınan konular ve gündemdeki gelişmelere dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı.
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, “Türkiye’nin güvenliği Misakımillî sınırlarının ötesinde başlar. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin dört bir tarafını güvence altına alacaksak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının barış, güven, huzur ve istikrar içinde yaşamasını teminat altına alacaksak -ki devlet olarak bizim görevimiz, önceliğimiz budur- bu güvenlik çemberini çok daha geniş bir ağda çizmek zorundayız” dedi.
“ÇEVREMİZDE OLUP BİTEN HADİSELERE DUYARSIZ KALMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL”
Kamuoyu ile canlı olarak paylaşılan toplantıda, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın şunları söyledi: “Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihini bilen herkes şunu çok açık ve net bir şekilde görecektir: Türkiye’nin güvenliği Misakımillî sınırlarının ötesinde başlar. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin dört bir tarafını güvence altına alacaksak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının barış, güven, huzur ve istikrar içinde yaşamasını teminat altına alacaksak -ki devlet olarak bizim görevimiz, önceliğimiz budur- bu güvenlik çemberini çok daha geniş bir ağda çizmek zorundayız. O yüzden Libya’da olup bitenler bizi ilgilendirir, Suriye’de olup bitenler, Irak’ta olup bitenler, Balkanlar’da, İran’da, Afganistan’da, Kafkaslar’da, yani çevremizde olup biten hadiselere bizim bigâne kalmamız, duyarsız kalmamız elbette mümkün değil.
Attığımız adımları da biz hiçbir zaman tek taraflı emperyalist birtakım güdülerle, saiklerle atmıyoruz, sürekli karşı tarafla görüşerek, eşit aktör muamelesi yaparak kazan-kazan ilkesine dayalı ilişkiler geliştiriyoruz. Biz bunu Irak’la da yaptık, biz bunu İran’la da yaptık ve diğer bütün komşularımızla. Dolayısıyla burada da sahada ve masada güçlü olmak Türkiye açısından bir tercih değil, bir zorunluluktur. Dolayısıyla Libya konusunu da bundan sonra biz yakın bir şekilde izlemeye devam edeceğiz, Suriye’deki gelişmeleri de yakın bir şekilde izlemeye devam edeceğiz.
Umarız 2020 yılı hem bu çatışma bölgelerinde, hem de geniş coğrafyamızda, Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Kuzey Afrika’da, İslam dünyasında ve bütün dünyada barışın, huzurun hâkim olduğu bir yıl olur.
Bu temenniyle ben sözlerime burada ara vereyim, sizin sorularınızla devam edelim.”
Soru : “Türkiye özellikle Libya mutabakatı çerçevesinde Meclis bir yetki tezkeresi hazırlıyor. Bu tezkere Mehmetçiğin oradaki operasyonlara girecek mi, yoksa Libya askerlerini eğitim için mi orada olacak, bunu öğrenmek istiyorum?
3600 ek gösterge, polis, öğretmenler, din görevlileri bunu merakla bekliyordu, 2019 yılında çıkacağı söyleniyordu. Bu konuyla ilgili çalışmalar hangi durumda?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Bu toplantıda 3600 ek gösterge konusu gündeme gelmedi, ileriki dönemde gündeme gelebilir, ama bugünkü toplantıda bu konu gündemimizde yoktu.
“LİBYA KONUSUNDA BİR TEZKERE İHTİYACI DOĞABİLİR”
Tezkere meselesine gelince, tabi Meclisin uhdesinde olan bir konu. Daha önce bildiğiniz gibi başka ülkelere de, Lübnan’a, Afganistan’a, Irak’a, diğer yerlere de asker gönderme konusuna da biliyorsunuz Meclisin bir yetkilendirme yapması gerekiyor, tezkere dediğimiz şey de bu. Tabi oradaki sıcak gelişmelere bağlı olarak böyle bir tezkere ihtiyacı doğabilir, Meclis de bununla ilgili bir çalışma yürütüyor. Tabi tezkerenin içeriği hakkında şu anda benim bir şey söylemem doğru olmaz, bu Meclisin yetkisinde. O ihtiyaçlara göre, yapılan anlaşma çerçevesinde şekillenecek bir tezkere.
Tabi biz prensip olarak meşru uluslararası toplumun tanıdığı Libya Hükûmetinin ve Libya halkının yanında olmaya devam edeceğiz, bunun gerektirdiği adımları da atmaktan sarfınazar etmeyiz. Bu askerî eğitim şeklinde olabilir, bu başka alanlarda destek şeklinde olabilir, siyasi destek şeklinde olabilir.
Bildiğiniz gibi biz Libya’da iç çatışmalar devam ederken, yani Kaddafi dönemi ve hemen sonrasında da orada birçok tahliye harekâtı yaptık, yaralıları getirdik burada eğittik. Bizim orada geçmişe sâri çok geniş bir alana yayılan ilişkilerimiz var, ekonomik ilişkilerimiz var, yıllarca Türk firmaları oralarda biliyorsunuz çok önemli müteahhitlik projelerine imza attılar, dönem dönem işte borç-harç meseleleri oldu, paralarını alamadılar, dönem dönem bunlar halledildi. Şu anda da mevcut şartları dikkate aldığınız zaman Libya gibi, yani çatışmaların da hâlâ devam ettiği, devlet otoritesinin henüz tam manasıyla kurulmadığı bir ortamda bile iyi-kötü ilişkiler ekonomik anlamda da devam ediyor. Dolayısıyla burada Libya halkının barış, huzur ve refahını sağlayacak gerekli adımlar neyse onları atma konusunda biz tabi ki Meclisle de yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz.”
Soru: “7 Aralık’ta yürürlüğe giren bir değerli konut vergisi var. Bu vergiye ilişkin bazı yorumlar, rahatsızlıklar dile geldi. Bu anlamda yeniden bir düzenlemenin yapılması söz konusu olacak mı?
Türkiye’ye yaptırımlar noktasında ABD Başkanı Trump’ın Kongreye bir rapor gönderdiği bilgisi var. Bu yaptırımların Türkiye’yi Rusya’ya daha da yakınlaştıracağı, Halkbank’a yaptırımın gereksiz olduğu yönünde. Bu anlamda Türkiye’nin değerlendirmesi ne olacak?”
DEĞERLİ KONUT VERGİSİ
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Değerli konut vergisiyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanımızın bir değerlendirmesi oldu, bununla ilgili çeşitli kurumlardan da değerlendirmeler aldı kendileri ve bununla ilgili bir çalışma yapılması talimatını da verdiler. Burada önümüzdeki günlerde bir çalışma yapılacak. Tabi bu konuyla ilgili bir yıllık erteleme söz konusu olabilir, ama yapılacak çalışma tekemmül ettirildikten sonra Cumhurbaşkanımıza arz edilecek, ondan sonra tam müteşekkil bir şekilde ortaya çıktıktan sonra bunun üzerinde bir karar verilecek. Ama bu gelen değerlendirmeleri, eleştirileri, çağrıları dikkate aldığımız ifade etmek isteriz, dolayısıyla bununla ilgili Cumhurbaşkanımızın talimatıyla bir çalışma şu anda başlatılmış durumda.
Amerikan yaptırımları, yani Kongre’den çıkması muhtemel olan yaptırımlarla ilgili olarak Trump yönetiminin değerlendirmelerini biz prensipte olumlu buluyoruz. Sayın Trump Türkiye’yi önemseyen bir Devlet Başkanı, Türkiye’yi Amerika’nın kaybetmemesi gerektiğini bilen bir lider. Fakat içinde bulunduğu şartlar, Kongreden gelen baskı, bazen kendi devlet yapısı, Pentagon ve onun değişik kolları, yani güvenlik bürokrasisinden, zaman zaman istihbarat bürokrasisinden gelen baskılar, kamuoyundan, medyadan ve başka yerlerden gelen baskılar şu anda Amerika’da özellikle Kongre merkezli son derece Türkiye karşıtı irrasyonel bir havanın oluşmasına neden olmuş durumda.
Daha önce biliyorsunuz Temsilciler Meclisinden henüz bağlayıcılığı olmayan yaptırımlarla ilgili bir tasarı geçti, Ermeni meselesiyle ilgili birtakım tasarılar geçirdiler. Şimdi Ocak ayı içerisinde de yeni bir yaptırım tasarısından ya da bunun geçirilmesiyle ilgili çalışmalardan bahsediliyor, biz de bunları yakından takip ediyoruz. Şimdi o tasarıyla baktığınız zaman, kendi içinde hiçbir bütünlüğü olmayan, merkezinde sadece Türkiye karşıtlığı olan bir yaklaşımın olduğunu görüyoruz. Bunun içinde S-400’ler var, F-35’ler var, Türk Akımı var, Doğu Akdeniz var, işte Güney Kıbrıs Rum Kesimine silah ambargosunun kaldırılması var ve başka birçok madde.
“KONGREDEKİ TÜRKİYE KARŞITI HAVANIN TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİNE HİÇBİR FAYDASI OLMAZ”
Şimdi buraya baktığınız zaman, artık meselenin bir S-400 meselesi olmadığı, konunun çok başka bir yere kaydırıldığı görülüyor. Kongredeki bu Türkiye karşıtı havanın Türk-Amerikan ilişkilerine hiçbir faydasının olmadığını bir defa daha ifade etmek istiyoruz. Biz kongre üyeleriyle oturup konuştuğumuz zaman, açıkçası Türkiye konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını, yanlı ve taraflı kaynaklardan beslendiklerini de görüyoruz. Kendilerini tabi ki sürekli bilgilendiriyoruz, gerek oradaki lobi piar şirketlerimiz, gerek Dışişleri Bakanlığımız, Büyükelçimiz, Meclisimiz, buradan giden heyetler ve diğer bütün kurumlarımız. Ama maalesef orada adeta bir duvar örülmüş, Türkiye karşıtlığı üzerinden Amerikan iç siyasetinde bir alan oluşmuş ve bazı kongre üyelerinin özellikle Trump’la yürüttükleri siyasi kavganın bir parçası hâline getirilmiş Türkiye.
Şimdi Trump yönetimi de tabi özellikle bu azil süreciyle ilgili olarak sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Ama büyük fotoğrafa baktığı zaman, Sayın Trump’ın Türkiye’nin önemini takdir eden bir durumda olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Zaten Sayın Cumhurbaşkanımızın kendisiyle yaptığı ikili görüşmelerde de, heyetler arası görüşmelerde de bu konuyu kendisi sıkça dile getirdi, getiriyor. En son bildiğiniz gibi Japonya’da da G-20 Toplantısında kameraların bunu söyledi, bu yaptırımların faydasının olmayacağını, Türk-Amerikan ilişkilerine bir katkı sağlamayacağını, 100 milyar dolarlık ticaret hedefine ulaşmamızın önünde bir engel olacağını açıkça ifade etti. Ama tabi Amerikan sisteminin kendi şartları içerisinde bu görüşünü ne kadar hayata geçirebilecek, bu yaptırımları ne kadar engelleyebilecek yahut sındırabilecek, bunu da göreceğiz.
“TÜRKİYE’Yİ YAPTIRIM DİLİYLE HİZAYA GETİRMEK GİBİ BEYHUDE ÇABANIN İÇERİSİNDE OLMASINLAR”
Ama buradan tekrar Kongreye bir çağrı yapmak isterim ben, yaptırım diliyle, tehditlerle Türkiye’ye karşı bir tutum içinde olmalarının kimseye faydası olmaz. Türkiye’yi yaptırım diliyle ‘hizaya getirmek’ gibi bir beyhude çabanın içerisinde olmasınlar. Türkiye gibi NATO müttefiki, son derece önemli bir dostlarını, müttefiklerini bu tür tavırlarla, yaptırımlarla, tehditlerle korkutamayacaklarını bilmeleri gerekir. Türkiye inandığı temel millî meselelerinde kendi millî çıkarlarını korumak için gerekli bütün adımları atmaya devam edecektir.
S-400 konusunda biz Amerikan tarafına ben O'Brien’la yaptığım görüşmelerde -ki dün akşamki görüşmemiz de buna dâhil birçok teklif götürdük- bir heyet kuralım, isterseniz NATO şemsiyesi altında olsun, isterseniz ikili olsun, bu konuları teknik olarak konuşalım, dile getirdiğiniz endişeleri izale edecek birtakım adımları birlikte atalım. Üçüncü tarafları da katalım, onlar bir anlamda gözlemcilik yapsınlar, tarafsız bir şekilde gözlemlesinler. Ama baştan bunu kestirip atıp, hayır, hiçbir şekilde biz bunu kabul etmiyoruz dediklerinde, orada artık egemenlik haklarımızı tecavüz eden bir tavrın içerisine girmiş oluyorlar.
Patriot’ları alma konusunda bildiğiniz gibi Türkiye çok uzun yıllar çaba sarf etti, ama bir netice alamadı; bunun sorumlusu biz değiliz, bunun sorumlusu Amerikan tarafıdır. Hatta geçen yıl bu konu tekrar gündeme geldiğinde, yani Patriot’ların alınması söz konusunda olduğunda bize gelen teklif açıkçası bizim için gene tatminkâr bir teklif değildi, gerek fiyat konusunda, gerek kredi konusunda, gerek ortak üretim, gerekse teslim tarihi konusunda bizi tatmin edici bir teklifle gelmediler. Ama orada bile bir ön şart koştular, S-400’leri elinizden çıkartmadan size Patriot satmayız dediler. Şimdi böyle bir ön şartı bizim kabul etmemiz mümkün değil.
Dolayısıyla Türkiye alternatifsiz değildir, nasıl enerji kaynaklarını çeşitlendirmek durumundaysa savunma sanayiyle ilgili kaynaklarını da çeşitlendirecektir, bundan sonra da başka alternatiflere yönelebilir. Ama bu tür tehdit dilinin Türkiye’yi tam da yönelmesini istemedikleri yerlere iteceğini de bunların bilmesi gerekir. Ondan sonra da dönüp Türkiye’ye, neden böyle yaptınız, niye oraya gittiniz, niye bu anlaşmayı yaptınız diye suçlamak için ellerinde hiçbir hakkın, tutamağın, gerekçenin olmayacağını da açıkça bilmeleri gerekiyor.”
Soru: “Rusya’daki görüşmelere ilişkin Suriye konusunda kısmi bir anlaşma varıldığını açıkladınız ateşkes anlamında. Libya konusunda bir anlaşmaya varıldı mı? İki ülkenin Libya konusundaki pozisyonlarına ilişkin değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Dün ve bugünkü toplantılardan çıkan netice, Rus tarafının İdlib’deki çatışmaları, daha doğrusu rejim saldırılarını durdurma yönünde önümüzdeki 24 saat içerisinde bir çabanın içerisine gireceği yönünde, biz şu anda bunu bekliyoruz.
“LİBYA’DA SİYASİ MÜZAKERE YOLU BİR AN ÖNCE AÇILMALI”
Libya konusunda meşru Libya Hükûmetinin dışındaki alternatiflerin çözüme katkı sağlamadığını açık bir şekilde gördük. Geçtiğimiz Nisan ayında Hafter ve Sarraj tarafı, iki taraf bir araya gelip Abu Dabi’de bir anlaşma imzaladılar siyasi süreci ilerletmek amacıyla. Bu anlaşmadan sadece 15 gün sonra Hafter bu anlaşmayı yok sayarak tekrar Trablus ve civarına dönük saldırılara başladı ve Nisan ayından beri değişmeyen tablo bu. Geçtiğimiz Nisan ayında yapılan mutabakatı hiçe sayan Hafter hâlâ Trablus’a saldırmaya devam ediyor. Anlaşmayı ihlal eden taraf Hafter olduğu hâlde, Sarraj Hükûmetine yardım yapan ya da destek veren Türkiye eleştiriliyor, kimse Hafter’i durdurma yönünde somut bir adım atmıyor. Açıkça isim vererek söyleyeyim, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, hem bölgeden topladıkları askerleri, paralı askerleri, uçakları, silahları, topları, tankları Hafter’e vermek suretiyle açıkça bir taraf olduklarını ifade ediyorlar. Ama asıl önemlisi, bütün bu yaşanan süreç BM’nin öncülüğünde devam ettirilen siyasi müzakereleri sabote etmektedir. Sarraj tarafı şu ana kadar son derece yapıcı bir tutum içerisinde olmuştur.
Bir örnek vereyim size, bizim katıldığımız Berlin toplantılarında Birleşmiş Milletler Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame bir teklifle geldi, dedi ki ‘askerî konuları konuşmak üzere Sarraj ve Hafter tarafından 5’er kişi isteyeceğim, bu heyet çatışmaların bir an önce durdurulması, herkesin ilk çatışmaların başladığı pozisyona geri dönmesi için bir çalışma başlatacağım.’ Biz de P5+5 ülkeleri olarak, yani Berlin sürecine katılan ülkeler olarak buna olumlu baktığımızı ifade ettik ve Gassan Selame bununla ilgili çalışmalarına başladı. Bugün itibarıyla, BM’nin kendi raporunda da var bu, Sarraj tarafı bu askerî heyete isim verdiği hâlde Hafter tarafı tek bir isim dahi vermiş değil şu anda. Şimdi burada bu süreci tıkayan kim, bunu sabote eden kim? Şimdi bu süreç böyle devam ederken, Rusya dâhil olmak üzere Hafter’e bu askerî desteğin verilmesi oradaki sürece katkı sunmamaktadır, bunu açık ve net bir şekilde ifade etmek durumundayız.
Bizim beklentimiz, bizim çabamız, bizim gayretimiz, özellikle Libya’da bu çatışmaların bir an önce durması, ateşkesin BM çatısı altında derhal ilan edilmesi, herkesin Nisan ayındaki pozisyonuna geri dönmesi ve siyasi müzakere yolunun bir an önce açılmasıdır.”
ASGARİ ÜCRET
Soru: “1 Ocak itibarıyla asgari ücretin ne olacağı merak ediliyor. İşverenler durumlarını açıkladılar, işçi temsilcileri de 2 bin 578 liranın altında bir ücreti kabul etmeyeceklerini ifade ettiler. Sayın Cumhurbaşkanı Çalışma Bakanıyla görüşüp belki de bir jest yapabiliriz demişti. Bu konu gündeme geldi mi? Hükûmetin kafasında bir rakam var mı; bu merak ediliyor.
Kanal İstanbul’la ilgili tartışmalar devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı kısa zamanda ihaleye çıkılacak dedi. Anayasa Mahkemesi’nden bugün kritik bir karar geldi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi protokolden çekildiğini ifade etti. Diğer taraftan ÇED raporu yayınlandı. İstanbullulara Kanal İstanbul’u istiyor musunuz ya da istemiyor musunuz diye bir soru yönetilmesi daha önce Sayın Cumhurbaşkanının Başbakanlığı dönemimde plebisit tartışması olmuştu Topçu Kışlasıyla ilgili, böyle bir durum söz konusu olabilir mi?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Asgari ücret konusu bugün Kabine Toplantısında gündeme gelmedi, ama Çalışma Bakanımız bu konuda bir çalışma yapıyor, bunu diğer kurumların ve ilgili tarafların, asgari ücrete taraf olan işveren-işçi taraflarının bütün değerlendirmeleri alınmak suretiyle bir noktaya gelecek, o noktada da tabi ki Cumhurbaşkanımızın da bir değerlendirmesi olacak. Yani burada jesti hani rakamın inmesi-çıkmasından ziyade herkesin taleplerini karışlayacak bir orta yolun bulunması şeklinde anlamak daha isabetli olur. O konudaki çalışma devam ediyor şu anda.
“KANAL İSTANBUL BİR BELEDİYE PROJESİ DEĞİL, DEVLET PROJESİDİR”
Kanal İstanbul’la ilgili, arkadaşlar, öncelikle şunu söyleyeyim: Bu yeni bir konu değil, biliyorsunuz yıllardır aslında gündemde olan, Cumhurbaşkanımızın daha sonra çılgın proje diye isimlendirdiği, İstanbul’un özellikle Boğaz trafiğini rahatlatacak, güvenliğini artıracak bir proje. Daha önce de bu konu konuşuldu, bununla ilgili biliyorsunuz bir ön çalışma daha önce de yapılmış idi. Şimdi neden gündeme geldi? Muhalefet Partisi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi sanki kendi yetkilerindeymiş gibi biz bu projeyi yaptırmayız diye bir tezle ortaya çıktılar. Şimdi bu her şeyden önce bir devlet projesidir, bu bir belediye projesi değil, bu bir siyasi parti projesi değil, bir siyasi muhalefet partisi projesi değil, bu bir devlet projesi.
Bununla ilgili bütün değerlendirmeler yapıldı, yapılmaya da devam edecek. Yani bunun hukuki tarafı, işte ÇED raporu, finansal tarafı, bütün bu boyutlarıyla incelendi ve bunun yapılmasının İstanbul’un bundan sonraki 10-20-30 yıllık geleceği ve gelişmesi açısından çok büyük katkılar sağlayacağı açık bir şekilde görülüyor. En önemlisi de, İstanbul Boğaz’ının trafiğini rahatlatacak, geçmişte yaşanan kazaların tekrar etmemesi için de yeni imkânlar sunacak bir projedir bu.
Ayrıca, orada ikinci bir şehir kurmak suretiyle İstanbul nüfusunun, özellikle İstanbul diyelim, sur içi ve civarındaki o yoğunlaşmayı, diğer yerlerdeki yoğunlaşmayı da şehrin diğer tarafına taşıyacak, nüfusun da biraz daha dengeli dağılımını sağlayacak, yeni yaşam alanlarının ortaya çıkmasını imkân sağlayacak bir proje.
Şimdi muhalefetin konuyu buradan yaptırırım-yaptırmazsın meselesine getirmesi çok garip açıkçası. Yani burada dediğim gibi bu bir devlet projesi, bu konuda ilgili kurumlarımız çalışmalarına devam ediyorlar. Çevre Bakanımız da bugün bir açıklama yaptı biliyorsunuz, o konuda yetki tek taraflı olarak Belediye Başkanının kendisinde değil, mecliste bir yetkilendirme yapılmıştır, bununla ilgili Çevre Bakanlığımızın da bir değerlendirmesi olacaktır, hukuki olarak buna tabi ki bakılacak, son tahlilde İstanbul’da yapıldığı için tabi ki İstanbul’daki paydaşlar, Büyükşehir Belediyesi ve diğer paydaşlar da bu sürecin bir parçası olacaklar. Ama netice itibarıyla Türkiye için bu yapılabilir bir projedir, bunu yaptırmayız gibi yaklaşımlarla engellemeye çalışmak çok anlamlı gelmiyor.
Bakın, biz en sıkıntılı dönemlerimizde, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sadece iki ay sonra 3. köprüyü açtık, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü açtık. Yapılamaz, finans bulunamaz, kimse bu işe girmez denildi, İstanbul Havalimanı’nı yaptık. Yani bu tür büyük projeler artık Türkiye için yapılamaz, imkânsız, uzakta, birtakım fantastik fikirlerden ibaret değil, bunlar artık yapılabilir şeyler, daha da önemlisi İstanbul’un ihtiyacı olan projeler. Dolayısıyla burada biraz daha büyük bir zaviyeden, daha geniş bir ufaktan bakmak gerekiyor.
Yani geçmişte de bu yaptırmayız, ettirmeyiz tarzı yaklaşımların netice vermediğini biz gördük. Hele ki Cumhurbaşkanımızın bu konulardaki inancı ve kararlılığı söz konusu olduğunda, çünkü bu projeye gerçekten inanıyor, İstanbul için inanıyor, Türkiye için inanıyor, yani İstanbul’da yaşayan her birey için, Türkiye’ye gelen her birey için inanıyor, onun faydasına olduğuna inanıyor ve biz de bunu objektif olarak, bilimsel olarak gördüğümüz için bu projenin yapılabilir olduğunu, yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu süreç tabi devam edecek, belli ki bu konu bir siyasi polemik meselesi olmaya devam edecek. Ama ben tekrar ifade edeyim, Kanal İstanbul bir devlet projesidir, bir siyasi partinin ya da belediyenin projesi değildir.”
“KANAL İSTANBUL, MONTRÖ'YÜ ORTADAN KALDIRACAK BİR PROJE DEĞİLDİR”
Soru: “Sayın Cumhurbaşkanı Montrö tartışması başladığında, ‘acaba faydası mı oldu, ne kazandırdı, ne kaybettirdi bunu bir düşünelim’ demişti. Sayın Cumhurbaşkanının sözleri Montrö’nün tartışmaya açılaması anlamına mı geliyor? Sayın Bahçeli’nin de bugün bu konuyla ilgili bir uyası oldu, Montrö’yü tartışmaya açmak bir beka sorunudur Türkiye için dedi. Bu uyarısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rusya’nın zaman zaman YPG-PKK terör örgütüyle temasa geçtiğini. Bugün de Anadolu Ajansının bir haberi vardı, Suriye Haseke’de YPG-PKK teröristlerinin işgali altındaki bölgelerde Rusya’nın kendi askerî noktalarını korumak için bir birlik kuracağı ve 400 kişiden oluşacak birliğe katılacakları YPG-PKK teröristlerini eğiteceği yönünde bir haber çıkmıştı. Ne söyleyeceksiniz?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Montrö’yü tartışmaya açmayız, Montrö Boğazlar Anlaşması Türkiye’ye Boğazlar konusunda tam yetki veren bir anlaşmadır. Bunun tabi belli şartları var, yani oradan geçişler, geçitler, geçilen malzeme, askerî malzeme, işte diğer teknik birtakım şeyler, yani emtiayı saymıyorum, malları saymıyorum, bunlarla ilgili kurallara bağlanmış bir anlaşma var burada. Kanal İstanbul bu anlaşma kapsamında yapılacak bir projedir, Montrö’yü mülga edecek, ortadan kaldıracak bir proje değildir, bir kere bunu açık bir şekilde ifade edelim. Yani Boğazlar Türkiye’nin yetkisi içerisinde Montrö Boğazlar Anlaşması çerçevesinde kontrolü yapılan, bizim coğrafyamızın parçası olan bir yerdir, Kanal İstanbul’un statüsü de bundan farklı olmayacaktır.
“TERÖR ÖRGÜTÜNE YENİ İMKÂN VE FIRSAT ALANLARI AÇACAK HER TÜR ADIMDAN KAÇINILMALI”
Rusya’nın Haseke’de YPG-PYD terör örgütüyle böyle bir angajmana girdiğiyle ilgili haberleri biz de gördük, bunu Rus mevkidaşlarımıza da hemen ilettik. Demin de ifade ettiğim gibi, Fırat’ın doğusunda YPG ve PYD’yi anlaştığımız 30 kilometrelik o hattın dışına çıkarma dışındaki bütün faaliyetler ve YPG ve PYD’yle yapılan bütün angajmanlar bir tür o terör örgütüyle iş birliği yapmaktır, doğrudan ya da dolaylı olarak onlara destek vermektir. Bu konuda Rus tarafına üzerine düşeni yerine getirmesi çağrımızı tekrar yeniliyoruz. Burada bu terör örgütünün ne amaçla hareket ettiği, bulunduğu bölgelerde neler yaptığı herkesin malumu, bunları şimdi tekrar etmeme gerek yok.
Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından, siyasi birliği açısından bir kere bu terör örgütünün orada tamamen nötralize edilmesi gerekiyor, ilk planda 30 kilometrenin altına indirilmesi gerekiyor. YPG’nin amacının DEAŞ’la mücadele olmadığını, DEAŞ’ı kendine alan açmak için bir koz olarak kullandığını açık bir şekilde gördük, görüyoruz. Müttefiklerden beklentimiz de, bu terör örgütüne yeni imkân ve fırsat alanları açacak her tür adımdan kaçınmalarıdır.”
Soru: “Ankara Büyükşehir Belediyesi’yle bir iş adamı arasında bir tartışma var yapılan bir inşaata ilişkin. İçişleri Bakanlığı da müfettiş görevlendirdi rüşvet iddiaları üzerine. Bu yapılan imarlarla ilgili bu dönem belki bir araştırma yapılacak ama geçmişe dönük yine bu imar rantının elde edilip-edilmediği, daha önce alınan karalar, çünkü daha önce mevcut iktidarın mensubu bir isim tarafından yönetiliyordu, bunlar da araştırılacak mı, tüm bu süreçler ortaya konulacak mı? Ve bu tartışma hakkında ne düşünüyorsunuz?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Bu konuyla ilgili İçişleri Bakanlığımız bir görevlendirme yaptı. Bir tartışma var, birtakım iddialar var iki tarafta, tabi ki bütün gerçeklerin ortaya çıkması kamu yararınadır, dolayısıyla İçişleri Bakanlığımızın bu konudaki tasarrufu son derece yerindedir. Tabi ne çıkacak hep birlikte göreceğiz. Şimdi ben kendimi bir mahkeme yerine koyup lehte ya da aleyhte bir görüş belirtemem, o soruşturmadan ne çıkacağını hep birlikte izleyeceğiz.
“HİÇ KİMSE KANUNUN ÜSTÜNDE DEĞİLDİR”
Ama prensip olarak geçmişte de bildiğiniz gibi belediye başkanları olsun, diğer kamu görevlileri olsun, biz hep şu ilkeyle hareket ettik: Hiç kimse kanunun üzerinde değildir. Bir belediyede veya bir başka kamu kurumunda bu tür iddialar varsa, rüşvettir, irtikâptır, görevi kötüye kullanmaktır vesaire, bunlarla ilgili her zaman İçişleri Bakanlığı, savcılık harekete geçer, geçmelidir de. Siyasi açından sorduğunuz için söylüyorum bunu, geçmişte AK Parti belediyeleriyle ilgili de benzer soruşturmalar yapılmıştır bu tür iddiaların olduğu yerlerde. Dolayısıyla burada biz hiçbir zaman şu ya da bu parti arasında bir ayrım yapıp, kanun önünde bunlar eşittir, bunlar değildir gibi bir tutum içerisinde olmadık.
Buradaki temel prensip de, gene hiç kimse kanunun üstünde değildir, kanunlar neyi gerektiriyorsa bu konuda İçişleri Bakanlığımız teftişini yapar, raporunu hazırlar, ondan sonra mahkeme süreci başlayabilir, bilemiyorum, çünkü onların kendi aralarında da birtakım karşılıklı suç duyuruları var, başvurular var vesaire, bu süreci hep birlikte izleyeceğiz.
Ama bizim açımızdan önemli olan, bu iddiaların en kısa sürede aydınlatılması, bir ihlal varsa, bir suç varsa bunun gereğinin de yargı makamları tarafından yapılmasıdır.
Çok teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum.”