Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Dünya İnsan Hakları Günü” dolayısıyla İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesinde gerçekleştirilen “Her İnsan Bir Dünya” temalı programa katılarak gençlere hitap etti ve sorularını cevapladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dünya İnsan Hakları Günü programında yaptığı konuşmada, “Dünyanın neresinde bir mazlum, mağdur, garip, hakkı ve hukuku ihlal edilen insan varsa tüm gücümüzle onların yanında yer aldık, alıyoruz. Suriye’den Filistin‘e, Somali’den Arakan’a kadar her yerde bu onurlu duruşumuzla insanlığa örnek oluyoruz” dedi.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 71’nci kabul ediliş yıl dönümü olan 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü tebrik ederek konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, insanın, bizatihi varlığıyla doğuştan gelen haklara sahip olduğunu, yaşama hakkıyla başlayan ve hayatın her alanını kapsayan bu hakların ihlalinin de insana yapılmış en büyük zulüm olduğunu söyledi.
“BATI’NIN GEÇMİŞİ EN AĞIR İNSAN HAKLARI İHLALLERİYLE DOLUDUR”
İnsanları cinsiyetine, ırkına, rengine, diline, inancına, meşrebine göre ayrımcılığa tabi tutmanın bu zulmün araçlarından birisi olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim inancımızda Rabbimizin muhatabı tektir: İnsan. Bunun dışındaki tüm ayrımlar sunidir. Elbette; kimi uzun boylu kimi kısa boylu, kimi zayıf kimi kilolu, kimi düz saçlı kimi kıvırcık saçlı gibi fıtrattan kaynaklanan farklılıklar olacaktır. Ama bunların hiçbiri öz ile ilgili değildir, sadece biçimi anlatır” değerlendirmesinde bulundu.
Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Hazreti Muhammed’in örnek hayatı ve Veda Hutbesi’nde ortaya koyduğu ilkelerin en büyük insan hakları belgesi olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ahmet Yesevi’den Yunus Emre’ye, Hazreti Mevlana’dan Hacı Bektaş Veli’ye kadar ecdadın da bu konuda tüm insanlığa ışık tutan tavsiyelerde bulunduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mesela Amerika’sından Avrupa’sına kadar bugünkü Batı’nın geçmişi en ağır insan hakları ihlalleriyle doludur. Ülkemizin meşru terörle mücadele hakkını, insan hakları başlığı altında eleştirenlerin geçmişlerinde soykırımdan sömürgeye kadar her türlü utanç verici leke mevcuttur. Tam tersine bizim geçmişte de bugün de böyle bir ayıbımız yoktur. Dünyanın neresinde bir mazlum, mağdur, garip, hakkı ve hukuku ihlal edilen insan varsa tüm gücümüzle onların yanında yer aldık, alıyoruz. Suriye’den Filistin‘e, Somali’den Arakan’a kadar her yerde bu onurlu duruşumuzla insanlığa örnek oluyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
“HER ALANDA TÜRKİYE’YE ÇAĞ ATLATTIK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükûmetleri döneminde “sessiz devrim” olarak nitelendirdiği reformlarla vatandaşların her anlamda hayat düzeyini yükselttiklerini belirterek eğitimden sağlığa, barınmadan enerjiye her alanda Türkiye’ye çağ atlattıklarını, yasakları kaldırdıklarını, özgürlük alanlarını genişlettiklerini, güvenliği ve adaleti tahkim ettiklerini, demokrasi üzerindeki vesayet gölgesine son verdiklerini anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’deki dinî azınlıklara ait vakıfların mallarını iade ettiklerini ve Yargı Reformu Strateji Belgesi, insan hakları eylem planı ile insan hakları alanındaki çalışmaları sürdürdüklerini aktardı.
Türkiye’nin dün açıklanan Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Endeksi’nde artık, “Çok Yüksek İnsani Gelişme” kategorisinde yer aldığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hep ‘önce insan’ demeye, hep ‘insani yaşat ki devlet yaşasın’ demeye devam edeceğiz” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarının ardından, öğrencilerin sorularını cevapladı.
Bir öğrencinin "Cumhurbaşkanı olma yolunda olmazsa olmazlar nelerdir? Gençlere bu konudaki tavsiyeleriniz nelerdir?" sorusunu cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hak, hukuk ve adaletin olmazsa olmazları olduğunu, bir lider veya cumhurbaşkanının bu kavramların üzerinde hassasiyetle durması gerektiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve geldiklerinden beri Türkiye'yi dünyadaki ilk 10 ülke arasına sokmak için çalıştıklarının altını çizerek Türkiye’nin G-20 üyesi ülkelerinden birisi olduğunu ve hedeflerinin G-20'de ilk 10'a girmek olduğunu açıkladı.
“AVRUPA’DA CİDDİ MANADA LİDER BOŞLUĞU VAR”
Dünya tarihinde beğendiği liderlerin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişten bugüne bakıldığında kendisinin tek önderi ve rehberinin Hazreti Muhammed olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hak, hukuk ve adaletin Hz. Muhammed'de olduğunun altını çizerek, “Ardından adaletin de timsali olarak 40'ıncı Müslüman Hz. Ömer, çok önemli. O da adaletiyle timsal olmuş. Hz. Ömer bu yönüyle çok büyük önem arz ediyor. Çağımıza doğru yaklaştıkça Osmanlı'da, Selçuklu'da örnek liderlerimiz var. Cumhuriyetin kuruluşuna geldiğimizde aynı şekilde Gazi'nin önemi var. Yani bunlar dönemlerin âdeta inşasını temin etmişler. Dönemlere damgalarını vurmuşlar. Bu bakımdan büyük önem arz ediyor. Şu anda yaşayan liderler noktasına baktığımızda da şu andaki liderlere bakıyorum, oturuyoruz konuşuyoruz, biraz dara zora giriyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
Dünyadaki liderler arasında gizli ajandası olanların da olmayanların da bulunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Temim bin Hamed Al Sani’yi beğendiğini, Avrupa’da ise ciddi manada lider krizi, boşluğu bulunduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlığı’nın ilk dönemlerinde beğendiği liderlerden birinin Almanya'nın eski Şansölyesi Gerhard Schröder ile İtalya'nın eski başbakanlarından Silvio Berlusconi olduğunu belirterek, “Son dönemde de seversiniz sevmezsiniz ama sayın Trump bu noktada önemli bir isim, gizli ajandası yok. Ne biliyorsa çok açık ve net söyler. Saklısı gizlisi bu noktada yok. Bana karşı da çok açık net söyler, ben de kendisine karşı çok açık söylerim. Bir diğer isim de Rusya Devlet Başkanı Putin'dir. O da bu noktada aynı şekildedir. Putin ile ikili görüşmelerimizde gizli ajandamız birbirimize karşı yok. Şu anda birbirimize karşı çok açık net oyunlarımızı oynuyoruz, adımlarımızı atıyoruz. İnanıyorum ki bölgede barışı beraber sağlayacağız” diye konuştu.
Tüm düşüncelerini NATO Liderler Zirvesi ve İngiltere, Almanya, Fransa ile yapılan dörtlü zirvede açık ve net şekilde gündeme getirdiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın açık ve samimi olduğuna işaret ederek "Biraz Türklük var ya. Çankırı'dan gidiş var. Bundan dolayı hakikaten çok açık oynuyor" diye konuştu.
Akdeniz'deki gelişmelere ilişkin Yunanistan Başbakanı ile bir araya geldiğini, yaklaşık bir buçuk saat görüştüklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede söylemesi gerekenleri açık ve net şekilde ifade ettiğini anlattı.
LİBYA İLE YAPILAN MUTABAKAT
Libya'da atılan adıma ilişkin Yunanistan, Mısır, İsrail ve Güney Kıbrıs'ın birleştiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin ise Libya ile beraber olduğunu söyledi.
Akdeniz'e kıyısı olan diğer ülkelerle Libya ile yapılan mutabakata benzer bir anlaşma yapılmasının mümkün olup olmadığının sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "kazan kazan" esasına dayalı şekilde Akdeniz'deki tüm kıyıdaş ülkelerle her türlü adımı atabileceklerini ancak "hepsi benim olsun" anlayışını mantıklı ve adil bulmadıklarını söyledi.
Libya'ya asker göndermenin söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Asker gönderme konusunda biliyorsunuz şu anda Rusya'dan Wagner denilen bir güvenlik şirketi söz konusu. Bu şirket, oraya güvenlikçilerini göndermiş vaziyette. Eğer Libya bizden böyle bir talepte bulunursa, hele hele bu askerî güvenlik anlaşmasını yaptıktan sonra, biz oraya da aynı şekilde elemanlarımızı yeteri derecede neyse gönderebiliriz. Bunlar bizimle böyle bir güvenlik anlaşmasını, mutabakat metnini de imzaladıktan sonra zaten önümüzde de herhangi bir engel söz konusu değildir" yanıtını verdi.
“AB TÜRKİYE'YE HİÇBİR ZAMAN SAMİMİ YAKLAŞMADI”
Avrupa Birliğini insan hakları açısından nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB'nin Türkiye'ye hiçbir zaman samimi yaklaşmadığının altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin 4 milyon mülteciyi misafir ettiğini yineleyerek, “Varil bombalarından kaçan bu insanları biz nasıl göndeririz. Aynı şey bizim de başımıza gelebilirdi” dedi.
Türkiye'nin AB sürecinin sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk Başbakan olduğu dönemde AB'nin yaklaşım tarzının daha olumlu olduğunu hatırlatarak şöyle konuştu: “Hakikaten Liderler Zirvesi’ne o dönem biz de katılıyorduk. Daha sonra Chirac gidip onun yerine Sarkozy diğer tarafa da Merkel gelince dengeler değişti ve hemen bir operasyon yaptılar. Bu operasyonla Türkiye, Hırvatistan üçüncü bir ülke de vardı bizleri Liderler Zirvesi’ne davet etmediler. Daha sonra Türkiye'nin dışındaki iki ülkeyi AB'ye dâhil ettiler ama Türkiye'yi dâhil etmediler. 'Diyorlar ki sizin nüfusunuz çok fazla.' Aslında gerçek bu değil, gerçek sebep biz Müslümanız. Çünkü Avrupa Birliği üyesi ülkeler içerisinde bir başka halkı Müslüman olan ülke yok. Sıkıntı aslında buradan kaynaklanıyor. Gerçeği söylesenize, söylemiyorlar. Bir ara Fransa'nın eski Dışişleri Bakanı vardı. Bir özel görüşmemizde 'Sizi AB'ye almayacaklar boşuna uğraşmayın.' dedi. Niye dedim. 'Ya siz Müslümansınız.' dedi. Açık, net hesap bu. Ama bunu bizim yüzümüze söyleyemiyorlar. Kendi aralarında toplandıklarında bunları konuşuyorlar.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan 17-18 sene önce Avrupa Birliği'ne muhtaç bir Türkiye olduğuna dikkati çekerek, “Şu anda Avrupa Birliği'ne muhtaç olan bir Türkiye yok. Artık biz kendi hesabımızı görüyoruz, kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz ve eğitimden sağlığa, savunma sektörüne bütün bunları varıncaya kadar her şey bir tarafa ama alt yapısıyla, üst yapısıyla artık değişen bir Türkiye var” sözlerine yer verdi.
“NOBEL KENDİNİ TÜKETMİŞTİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nobel edebiyat ödülünün, savaş suçu nedeniyle yargılanan Slobodan Milosevic'e duyduğu hayranlığını dile getiren, Avusturyalı yazar Peter Handke'e verilmesini eleştirerek şu değerlendirmelerde bulundu: “Aslında bu çok önemli bir sınavdır. Bu Nobel'in de ne olduğunu ortaya koydu. Nobel kendini tüketmiştir. Nobel kendini aslında bitirmiştir. Nobel tamamıyla siyasi tamamıyla ideolojik davranan bir kuruluş konumdadır. Benim için Nobel'in hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur ve zaten Türkiye olarak da bu törene kesinlikle katılmayacağımızı ve sözümüzün geçebileceği bütün dost ülkeleri de haberdar ettik kendilerinin de bu törene katılmamalarını özellikle istedik.”
Peter Handke'e ödül verilmesini “Böyle bir katili ödüllendirmek aslında zulm ile ortak hareket etmektir” şeklinde nitelendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Nobel şu anda 'Zulme rıza zulümdür.' ilkesinden hareketle bir defa böyle bir zalime ödül vermekle ona ortak olmuştur. Bizim bu türlü şeyi kabul etmemiz zaten mümkün değil” diye konuştu.
Nobel'in artık ideolojik olan yaklaşımlarından başka hiçbir özelliği kalmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu sadece şu anda verdikleri ödül değil, bundan önceki verdikleri ödüllerde de hep bunlara dikkat etmişlerdir. Mesela Türkiye'den kalkmışlardır teröriste ödül vermişler. Mantık budur, anlayış budur. Bundan sonra da yine bunlar bu şekilde devam edeceklerdir. Örneğin Aziz Sancar hocamıza vermiş oldukları ödülde orada tartışılacak herhangi bir şey söz konusu değil. Niye? İlmiyle bir defa temayüz etmiş olan bir hocamızdır. Biz de alkışlarız, biz de takdir ederiz. Ama kalkıp da böyle teröristleri kendi romanına vesairesine yansıtan orada onu kullananları siz Nobel'e layık görürseniz, bizim de sizi tanımamız zaten mümkün değildir” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nobel ödülünün kendisine verilmesi hâlinde tavrının ne olacağı sorusuna ise "Almam" karşılığını vererek, “Bu Nobel öyle bir şey ki, bakıyorsunuz bir ülkede başkan seçiliyor, cumhurbaşkanı seçiliyor. Bir, iki ay içinde Nobel ödülü veriliyor. Ya dur bakalım daha icraat yok ortada? Bu ne acelecilik böyle? Bunları da gördük” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir soru üzerine şu an itibariyle 110 bin Suriyeliye vatandaşlık verildiğini, 100 binin üzerinde olana da ikamet verildiğini belirterek, “Biz bu 110 bin vatandaşlığın dışında diğerleri için de bu vatandaşlık sürecini daha da artırma konumundayız. Niye? Çünkü bu insanlar benim ülkemde kaçak köçek yaşamasın, vatandaşlığını aldığı zaman herhangi bir kurumdan, kuruluştan rahatlıkla gitsin işini bulsun ve orada çalışsın” şeklinde konuştu.
“BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN REFORME EDİLMESİ GEREKLİ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletlerin yapısına yönelik eleştirilerini yineleyerek, daimi üyelerin her dini ve kıtayı temsil etmediğini, daimi üyeler arasında Müslüman bir ülkenin bulunmadığını vurguladı.
Birleşmiş Milletlerin reforme edilmesi gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şimdi Almanya diyor ki, ben en azından 5+1 veya 5+2, Japonya da istiyor, Hindistan da istiyor, ben de istiyorum, Türkiye olarak biz de daimi üye olalım diyoruz. Bırakın bunları, bütün bu 198 ülkenin tamamı daimi üye olsun veya bu sayıyı 200’e çıkarmanın hedefini belirleyelim ve böylece bütün bu ülkeler daimi üye olma şansını yakalasınlar ve dünya sadece bu 5 ülkenin hegemonyası altında ezilmesin” sözlerine yer verdi.
“DEĞİŞİM OLMUYORSA, ÜLKELER YERİNDE SAYIYORSA YOK OLMAYA MAHKÛMDUR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, soru üzerine, aldığı kararlarda istişareye önem verdiğini belirterek, “İstişare edilmeden bu adımlar atılmaz. Yani hani tek adam filan havaları yapıyorlar, böyle tek adam olarak ben ne ülkeye ne dünyaya yetmem” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, zaman içerisinde ülkelerin, şehirlerin değiştiğini anlatarak, eğer bir değişim olmuyorsa, ülkeler yerinde sayıyorsa yok olmaya veya ölmeye mahkûm olduğunu kaydederek, şöyle konuştu: “Bütün bunlarla birlikte bu değişim dönüşüm süreci içerisinde bu ülkelerdeki liderlerin geliş, gidişlerine göre de çok şey değişiyor. Ve sosyal hayatta da insanlara bakışlarının da çok değiştiğini görüyoruz. Mesela şu anda, yani ben kalkıp da insan haklarını konuştuğumuz için bir Almanya’da insan hakları noktasında her şey çok çok rahat, çok çok huzurlu diyemem, Fransa’da diyemem. Buyurun, Sarı Yelekliler konusunu nereye yerleştireceksiniz? Şu anda Sarı Yelekliler olayı bir defa Fransa’nın gerçekten geleceğiyle ilgili olarak bir kara leke, bunu izah edemezler. Ama Türkiye’de bir Gezi olayı olduğu zaman yer yerinden oynadı, biz böyle bir şey yapmadık kimseye. Onların polisinin ben dün akşam ekranlarda izlediğim o sivillere yaptığı davranışı bizim polisimiz yapsa kıyamet koparırlar, bizde böyle bir durum söz konusu değil. Onun için olayı sadece maddi açıdan değil, madden ve manen her türlü gelişimiyle ele almak öyle zannediyorum ki çok daha faydalı olacaktır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kredi ve Yurtlar Kurumu borçlarının silinmesinin gündemlerinde olup olmadığı sorusuna da “Bizim gündemimizde, değerlendirmesini şu bütçe müzakerelerinden sonra inşallah masaya yatıracağız ve öğrencilerimizin lehine olacak bir adımı da tabii inşallah atacağız” cevabını verdi.
Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi’ni ne zaman hizmete gireceği yönündeki soru üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gün sayıyoruz. Müteahhit firmamız bütün çevre düzenlemelerini de bitirmek suretiyle bize şimdi açabiliriz dediği anda inşallah 2020’nin ilk müjdesi bu olacak” diye konuştu.
Zulmün egemen olmadığı, barışın egemen olduğu bir dünyanın hep hayali olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, birçok ülkede hâkim olan emperyalizm ruhundan kurtulmak gerektiğini söyledi.
“TÜRKİYE ULUSLARARASI DONÖRLER CAMİASI İÇERİSİNDE AZ GELİŞMİŞ ÜLKELERE EN BÜYÜK DESTEĞİ VEREN ÜLKE”
Türkiye’nin uluslararası donörler camiası içerisinde az gelişmiş ülkelere en büyük desteği veren ülke olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, millî gelir itibariyle çok çok zengin olan ülkelerin hiçbirinin Türkiye’nin yaptığı yardımları yapmadığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak insan hakları çerçevesinde gençlerden beklentiniz nedir?” sorusunu da şöyle cevaplandırdı: “Ben gençlerimizden şunu bekliyorum, özellikle benim dört tane kelimem var, çok önemli: Oku, düşün, uygulama, neticelendir. Okuyacağız, yetmez. Ama okuduğumuzu düşüneceğiz. O da yetmez, uygulayacağız, hayata geçireceğiz. O da yetmez, neticelendireceğiz. Yani bu dört aşamayı gerçekleştirdiğimiz takdirde başarıyı yakalarız. Ve sevgili gençler, Rabbimiz bize okumayı emrediyor. Okumayı emrederken tabii bir de Sevgili Peygamberimiz de bize biliyorsunuz iyi ahlakı emrediyor. Bizim gençlerimizin içinden asla terörist çıkmamalı. Diyarbakır’da annelerin nasıl ağladığını görüyorsunuz. Ve düşünün, bu gençler 13-14 yaşında gençler dağlara kaçırıldı. İçinizde anne adayları var, baba adayları var, evladından mahrum olan annenin durumunu düşünün. Bu gençler nasıl bu hâle getirildi? Biz bilgisayarıyla hareket eden bir nesil olarak kalem kitapla hareket eden bir nesil olarak Türk neslini, Türk gençliğini görelim istiyoruz. Ve dünyada da başı çeken bir nesil olsun bizim gençliğimiz istiyoruz ve biz de sizin hizmetkârınız olalım diyoruz.”