Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Ramazan'da medya ve sosyal medya üzerinden yapılan hakaret ve çirkin ifadelere tepki göstererek "Midemize oruç tutturduk ama parmak uçlarımıza tutturamadık. Klavyenin başında parmaklarımızla yaptığımız şey de ameldir. Sözün kendisi de bir ameldir. Sözle estetiği yakalayamayan bir insanın davranışlarında da ahlak ve estetik aramak beyhudedir." demiş.
Bu sözler üzerine bende bugün oruç konusunda görüşlerimi yazmaya karar verdim.
Efendimizin ifadeleriyle İslâm’ın, üzerine bina edildiği beş rükûndan birisi de oruçtur. Bu kelime abdest ve namaz kelimeleri gibi dilimize Farsçadan intikal etmiştir. Orucun Arapçası ise “imsak” demektir yani tutmak, alıkoymak. Neyi alıkoymak? Kendimizi. Neden alıkoymak? Yemek, içmek ve cinsel ilişkiden. Allah Teâlâ Müslümanlara Ramazan-ı Şerif’te gündüzleri helal olan yemeği, içmeyi ve helaliyle cinsel ilişkiyi yasaklamıştır. Buna da “imsak” denmiştir. Bunun zıddı da “iftar”dır. Yani aslen helal olduğu halde Ramazan’da gündüz yasak olan şeyler, günün bitimiyle serbest hale gelir ki buna iftar denir. Nitekim Araplar, akşamdan sabaha kadar yemek yenmeyip, uyku ile meşgul olunduğu için sabah engelin kalkıp yemeğin başlamasına iftarla aynı kökten gelen “Futûr” kelimesini kullanırlar. Yani imsak, iftarı olan şeye denir, dolayısıyla oruç, helal olan şeylerden kaçınmaya denir.
Bir de haram olan şeylerden uzak durmak vardır ama onlardan uzak durmaya oruç denmemektedir. Çünkü onların iftarı yoktur. İçki içmek Ramazan’da hem gece hem de gündüz haram olduğu gibi, bayramda ve bayramdan sonra da haram olmaya devam eder. Onun iftarı yoktur. Zinanın iftarı yoktur. Faiz yemenin iftarı yoktur… Bu sebeple Allah Teâlâ’nın kullarına yönelik yasaklamalarının, isimleri farklı olduğu gibi mahiyetleri de farklıdır. Mesela Hac ve umre münasebetiyle Hicaza gidildiğinde devreye giren yasaklara imsak denmez, “ihram” denir. Zıddı da iftar değil, “ihlâl”dir. Tıpkı namaza başlarken dünya işleriyle meşgul olmak yasak olduğu için bu yasaklamaya “Tahrîme” denilip -ki iftitah tekbiri bunun içindir- imsak denmemesi gibi. Zıddı da “tahlil” dir.
İlim, terminolojiyle konuşulur, her ilmin kendine özgü terimleri ya da ıstılahları vardır. Tıpkı kendine özgü kavaid ve zavâbıtı olduğu gibi. Dolayısıyla ehli ilmin vukûfiyeti öncelikle kavramları doğru kullanmasına bağlıdır. Her tıp fakültesi mezunu kardiyolog sayılmadığı gibi, hiçbir dermatolog da safra kesesi ameliyatı hakkında konferans vermez. Yani ilme ve kendisine saygısı varsa vermemelidir. Hasbelkader siyasi iradenin tensibiyle sağlık bakanı olan bir veteriner, görevden azledildikten sonra gidip bir genel cerrahi polikliniği açıp: “Ben bu ülkede sağlık bakanlığı yapmış birisiyim, binaenaleyh tıbbın her alanındaki uzmanlığım tartışılmaz” demesi onu ancak komik duruma düşürür.
Tıpkı bunun gibi, hasbelkader din eğitimi almış birçok kimsenin Ramazan gelince fıkıh âlimi kesilmesi ciddi sorunlara sebep olabilmektedir. Konuşmanın verdiği şehvetle çıkıp: “Akşama kadar ağzına oruç tutturmuşsun ama gözüne tutturamamışsın, diline tutturamamışsın, eline tutturamamışsın, bu oruç olmaz” demesi gibi. Bunu nasihat kabilinden bir vaiz belki dillendirebilir, nitekim bu yönde hadisler de vardır ancak bunlar oruç ibadetinin tanımını da hükmüne de değiştirmez. Şu halde biri çıkıp da “ben bugün yalan söyledim, orucum bozulduğu için sadece kaza mı tutacağım yoksa keffaret de gerekir mi?” diye soracak olursa cevabınız ne olurdu? Ya da bir başkası “Ben bugün harama baktım” derse siz ona orucunun bozulduğunu söyleyebilir misiniz? Sahi iftira atanın orucu bozulur mu? Ya hakaret edenin? Veya Allah’a haşâ “Sen artık dünya gündemini takip edemiyorsun, yeni düzenlemeleri bize bırak” demek orucu bozar mı?
Yeri gelmişken şunu da ifade etmek gerekir ki, bazı fevkalâde durumlar orucu bozmayı da gerektirir. Çünkü kulluk icrasında ehem ve mühim sıralaması vardır. Bunu “makâsıdçılar” çok iyi bilir. Vatanı ve dini korumak adına candan vazgeçilebilir. Canı korumak adına maldan vazgeçilebilir. Sağlığı korumak adına tedavi için mahremiyet perdesi geçici olarak aralanabilir. Nitekim Beytullah’ı müşriklerden arındırmak, Allah’ın Haremini korumak için yola çıkan Efendimiz ve ashabı Ramazan olmasına rağmen yolda oruçlarını bozmuşlardır. Allah’ın evini korumak için oruç bozulabiliyorsa, gönderdiği Dini, Kitâbı korumak için de pekâlâ oruç bozulabilir. Hiçbir Müslüman, “orucum bozulacak” endişesiyle İslâm’ı savunma cihadından geri kalamaz. Değerler hiyerarşisi bunu gerektirir.
Kalın Sağlıcakla...
Genel Yayın Yönetmeni