Haberiumturk haber sitesi/14.03.2012
Cumhurbaşkanı Gül'ün Tunus ziyaretinden önce Tunus TV'sine verdiği mülakat, Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde yayınlandı. Gül, mülakatta bazı İsrailli analistlerin füze radarı sisteminin İsrail'in korunmasına yönelik olduğunu iddia ettiklerinin hatırlatılması üzerine ''Bu asla değildir. İsrail, NATO üyesi bir ülke değildir. NATO imkanlarından da faydalanamaz. Hele Türkiye olduğu süre içerisinde, böyle bir şey hiçbir zaman mümkün olmaz. Çünkü NATO içerisindeki her türlü izin veya hareket oy birliğiyle alınır. Bunlar sadece İsraillilerin kara propagandasıdır'' dedi.
-''Şeffaf olmak, hesap verebilir olmak İslam'a aykırı mı?''-
Demokrasi ile İslami esaslı bazı partilerin öne çıktığı Tunus veya başka ülkeler için Türkiye'nin ilham kaynağı olarak nasıl bir rol oynayabileceğine dair soruya Gül, ''Demokrasi ile İslam'ın birbirine ters düşen bir yanı yok ki. Yani şimdi seçimlerle halkın iradesiyle ülkeyi kim yönetecekse onun belli olması, böyle bir sistem Müslümanlığa aykırı mı? Hak, hukuk, hukukun üstünlüğü, buna inanmak, Müslümanlığa, İslam'a aykırı mı? Şeffaf olmak, hesap verebilir olmak, bunlar İslam'a aykırı mı? Herkesin birbirine eşit olması, herkesin vatandaşlar olarak birbirine üstün olmaması, bunun Müslümanlığa aykırı bir yanı var mı? Yolsuzluklara fırsat vermemek, haksızlıklarla, zulümle mücadele etmek, bunlar Müslümanlığa aykırı şeyler mi? Bunlar hepsi bizim, yani Müslümanların değerleridir'' yanıtını verdi.
Gül, bütün bunların farklı terminolojilerle ifade edilebileceğine ve Müslümanların değerleri olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
''Adil bir yönetim kurmak, Allah'ın en çok emrettiği şey değil midir? Adil bir yönetici, dürüst bir yönetici, buna dinimizde ne kadar çok övgü vardır. Bu iyi bir yönetişim demek değil midir? İyi idare, iyi yönetişim; dolayısıyla eğer Müslüman, nüfusu Müslüman olan ülkeler bunu gerçekleştiremiyorsa, bu bizim ayıbımızdır açıkçası. Yani Müslümanlık, İslam ülkeleri diktatörle yönetilir, böyle bir kural, böyle bir inanç mı var? Yok. Dolayısıyla yani herkes artık şunu görüyor ki: Siz iyi bir Müslüman olabilirsiniz ama demokrasinin temel prensipleri de sizin inançlarınıza aykırı değildir. Bu eğer birçok Müslüman ülkede gerçekleşemiyorsa, bu yöneticilerin kifayetsizliği veya çıkarları aleyhine olduğu için gerçekleşmiyor. İşte o zaman da halk ayaklanıyor.''
-''Serbestlik olunca halk kendi mecrasına akıyor''-
Cumhurbaşkanı Gül, ''Arap Baharı'nın yaşandığı ülkelerde İslami yönelişli partilerin öne çıkmasına nasıl baktığına'' dair soruya ise şu yanıtı verdi:
''Aslında her ülke kendi mecrasına kayıyor. Yani halkın değerleri ortada. Halkın değerlerine ters yönetim tarzları vardı. Yani halkın değerlerine ters yönetim tarzları, bir de otoriter anlayışla, zorla ülkeyi yönetiyorlardı. Serbestlik olunca halk kendi mecrasına akıyor. Şimdi önemli olan işte burada başarılı olmak gerekir. Başarı nedir? Halkın beklentilerini karşılamaktan geçer. Biri çıkıp 'ben dindarım' deyip de ondan sonra da yanlışlar yaparsa, bunun zararı kime olur? Onun için daha çok sorumluluk taşır. Ayrıca şunun da unutulmaması gerekir: Din üzerine siyaset de yapmamak gerekir.''
Gül, dinin bütün insanlarla ilgili bir konu olduğuna vurgu yaparak, ''Ama eğer bir sadece İslam adına, din adına olan parti başarısız olursa o zaman dini de kötülemiş olur, dini de küçük düşürmüş olur. Onun için Türkiye'de din partileri yoktur açıkçası'' dedi.
-''Çok temel haklardan birisi de din özgürlüğüdür''-
İnsanların din özgürlüğüne önem vermelerinin çok ayrı bir konu olduğunu kaydeden Gül, ''O da demokrasinin şartlarından birisi. Çünkü çok temel haklardan birisi de din özgürlüğüdür; insanların bir baskı olmadan istediği gibi, inandığı gibi yaşayabilmeleri. Veyahut da dini duyguları zayıf olan insanlar da olur, onlara da bir baskının olmaması. Bu insanların tabii ki nihayetinde kendi tercihidir. Buna saygı duymak gerekir. Ama eğer çok direkt olarak din bir politika aracı haline getirilirse, bunun dine çok zararı olur'' ifadesini kullandı.
Türkiye'nin dış politikasında 'sıfır problem'den bölgesel bir etkileme politikasına geçtiği yönündeki bir soru üzerine Gül, şunları söyledi:
''Bunun, şöyle anlaşılması gerekir: 'Sıfır sorunlu politika' demek komşularla dostluk içerisinde olmak, huzurlu olmak, birbirini düşman görmemek, tam tersine komşularıyla iş birliği içinde olmak. Komşularıyla işbirliği içinde olmazsa o bölgede istikrar olmaz, güven olmaz. İstikrar ve güvenin olmadığı bir bölgede de büyük ekonomik kalkınma olmaz. Bunun bir amaç olması lazım herkes için. Hangi ülke komşularıyla eğer problemlerini çözemediyse, o zaman onun biraz sıkıntısı var demektir. Bizim de artık geçmişten epey ders almamız gerekiyor.''
-''Bölgesel kardeşlikler de daha çok güçlenecektir''-
Abdullah Gül, ülkelerin bulundukları yerleri kendi tercihleriyle seçmediklerini dile getirerek, ''Ne Türkiye komşularını değiştirebilir, ne Tunus komşularını değiştirebilir. O zaman hepimizin de amacı ve niyeti şu olmalı: Bütün komşularla sorunlarımız varsa bunları konuşarak çözmek ve bölgemizi güvenli, istikrarlı bir işbirliği haline getirmek. Böyle olursa, büyük bir ekonomik işbirliği çıkar ortaya. Yoksa Türkiye'nin ki bölgesine yön vermek gibi değil. Bu söylediğim idealler gerçekleşirse bu bölge ve hepimiz için iyi olacak. Bu bir nevi kendi bölgesini sahiplenmektir'' diye konuştu.
Gül, Avrupa Birliği'ni örnek göstererek, sözlerine şöyle devam etti:
''Avrupa'da olan nedir? Bu söylediklerimdir. Yani bizim için hayal gibi değil ki bunlar, Avrupa'da gerçekleşti bunların hepsi işte. Hem de 60 sene önce, İkinci Dünya Harbi'nde 50 milyon insanın öldürüldüğü bir Avrupa'da gerçekleşti. Niye bizim bölgelerimizde olmasın? Onun için ülkenin yöneticilerinin, liderlerinin vizyonu ve bu amaçla çalışmaları çok önemli. İnşallah o dönemler geliyor işte. Yanlış rejimler ve otoriter liderlerden dolayı halklar da birbirine düşman oluyordu. Halbuki halklar kardeş ama, yöneticiler ve rejimlerin çıkarlarından dolayı düşmanlıklar çoğalıyordu. İnanıyorum ki şimdi bu büyük değişikliklerden sonra, halkların talepleri doğrultusunda yönetimler hep ortaya çıkıyor. Bölgesel kardeşlikler de daha çok güçlenecektir.''
-''Bütün insanları kucaklamak zorundayız''-
İran'ın Suriye rejimini desteklemesi ve NATO'nun füze kalkanı konusundaki itirazları hatırlatılarak, ''Üçlü ittifak vardı, Suriye, Türkiye, İran arasında. Bu konularda fakat sanki o da çatırdadı'' şeklindeki bir soruya Gül, ''İlk başta böyle bir ittifak, böyle bir şey yoktu ortada ama biz tabii ki bütün komşularımızla çok iyi ilişkiler içinde olmaya özen gösterdik. İran bizim çok kadim bir komşumuzdur ve büyük bir ülkedir. Dolayısıyla Türkiye ve İran arasındaki ilişkilere çok önem veririz biz'' yanıtını verdi.
Gül, ''Biz bölücü olamayız, bütün insanları kucaklamak zorundayız. Yanlışı bir Sünni de yapsa ona 'hayır' dememiz gerekir, yanlışı bir Şii de yapsa, gayrimüslim de yapsa 'hayır' dememiz gerekir ama yanlışı bir Sünni yapıyor diye onu onaylarsak, o zaman biz tezata düşeriz. Biz bu çerçeve içerisinde bölgemizde, gerek Suriye gerek İran ile ilişkilerimizi devam ettirdik. İran ile aynı şekilde, güçlü şekilde ilişkilerimiz devam ediyor ve çok önem veriyoruz ama Suriye ile bu gelinen durumda, bugünkü durum itibariyle biz de halkın yanında yerimizi aldık. Çünkü çok uğraştık işlerin böyle kanlı, çatışmaya gelmeden hallolması için ama etkili olamadık'' diye konuştu.
-''Radar sistemi İran'a karşı değildir''-
Gül, şöyle devam etti:
''Türkiye'ye yerleştirilmiş olan radar sistemi İran'a karşı değildir. Bunu açıklıkla söylemek isterim. Çünkü biz 1952'den beri NATO'nun üyesi bir ülkeyiz ve NATO'nun en önemli ülkelerinden biriyiz. Biz bütün komünizmi durduran bir ülkeyiz bölgede ama bu radar sistemi, NATO savunması içerisinde füzelere karşı alınan bir tedbirdir. Bu füze kimde varsa, bu füze bugün bir ülkede yok da yarın başka bir ülkede var olursa, ona karşı toprakları korumak için. Dolayısıyla herhangi bir ülkeye saldırı amaçlı değil. Bu ülkelere değil, tekrar altını çiziyorum, bu ülkelere değil, bu füzelere karşı.''
Radar sisteminin İsrail'i korumak üzere kurulduğu iddialarının hatırlatılması üzerine Gül, ''Bu asla değildir. İsrail, NATO üyesi bir ülke değildir. NATO imkanlarından da faydalanamaz. Hele Türkiye olduğu süre içerisinde, böyle bir şey hiçbir zaman mümkün olmaz. Çünkü NATO içerisindeki her türlü izin veya hareket, oy birliğiyle alınır. Bunlar sadece İsraillilerin kara propagandasıdır'' yanıtını verdi.
Ajanslar